Ahmet Hamdi TANPINAR şiirleri

Katılım
13 Haz 2018
Konular
414
Mesajlar
1,233
Daha fazla  
Tepkime puanı
1,741
Puanları
2,089
Yaş
35
Konum
Türkiye
Adım
Gökhan
Cinsiyet
Erkek
Cihaz
iPhone 11
Ahmet Hamdi TANPINAR (1901-1962)

23 Haziran 1901’de Istanbul’da dogdu. Baytar mektebini birakarak girdigi Istanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nden 1923’te mezun oldu. Erzurum, Konya ve Ankara liseleriyle, Gazi Egitim Enstitüsü ve Güzel Sanatlar Akademisi’nde edebiyat ögretmenligi yapti, ayni akademide estetik ve sanat tarihi dersleri verdi. 1939’da Istanbul Üniversitesi’ne Yeni Türk Edebiyati Profesörü olarak atandi. Maras Milletvekili olarak 1942-1946 yillarinda Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bulundu. Bir süre Milli Egitim Müfettisligi yapti ve Güzel Sanatlar Akademisinde eski görevinde çalistiktan sonra 1949 yilinda Istanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyati Bölümü’ne yeniden döndü. Bu görevde iken 24 Ocak 1962’de Istanbul’da öldü.


BURSA`DA ZAMAN


Bursa`da bir eski cami avlusu,
Mermer sadirvanda sakirdiyan su.
Orhan zamanindan kalma bir duvar...
Onunla bir yasta ihtiyar cinar,
Eliyor dört yana sakin bir günü;
Bir rüyadan artakalmanin hüzünü
Icinde, gülüyor bana derinden,
Sanki bir hatira serinliginden,
Ovanin yesili, gögün mavisi,
Ve mimarilerin en ilahisi...

Bir zafer müjdesi burda her isim,
Yekpare bir anda gün, saat, mevsim,
Yasiyor sihrini gecmis zamanin,
Hala bu taslarda gülen rüyanin,
Güvercin bakisli sessizlik bile
Cinliyor bu gecmis zaman vehmiyle.
Gümüslü bir fecrin zafer aynasi,
Muradiye, sabrin aci mehvasi,
Ömrümün timsali beyaz nilüfer,
Türbeler, camiler, eski bahceler.
Sanli menkibesi binlerce erin,
Sesi arsa cikan hengamelerin
Nakleder yadini gelen gecene...
Bu hayalde uyur Bursa her gece:
Her sabah onunla uyanir, güler
Gümüs aydinlikta serviler güller
Serin hulyasiyle cesmelerinin;
Basindayim sanki bir mucizenin
Su sesi ve kanat sakirtisindan,
Billur bir avize Bursa`da zaman.

Yesli türbesini gezdik dün aksam;
Duyduk bir müsiki gibi zamandan.
Cinilere sinmis Kur`an sesini;
Fetih günlerinin saf nes`esini,
Aydinlanir gördüm tebessümünle...
Isterdim bu eski yerde seninle
Bas-basa uyumak son uykumuzu
Bu sükün icinde... Ve ufkumuzu,
Cepcevre kaplasin bu ziya, bu renk,
Havayi doldursun uhrevi ahenk.
Bir ilah uykusu olur elbette
Ölüm bu tilsimli ebediyette,
Belki de rüyasi eski cedlerin,
Beyaz bahcesinde su seslerinin.


A.H.T


YAGMUR


Uyu! gözlerinde renksiz bir perde,
Bir parca uzaklas kederlerinden
Bir ruh gülümsüyor gibi derinden.
Meh-tabin ördügü saatler nerde?

Yarsin bahcelerde rüzgar gezinsin,
Yagmur ince ince topraga sinsin,
Bir baska alemden gelmis gibisin,
Dalmis gözlerinle pencerelerde.


A.H.T


BIR GÜN ICADIYE`DE


Bir gün Icadiye`de veya Sultantepe`de,
Bir beste kanatlanir, birden oldugun yerde
Bir kainat acilir, genis, sonsuz, büyülü,
Bu günün rüzgarinda yikanan mazi gülü
Dagilir yaprak yaprak hayalindeki suya
Bir baska gözle bakarsin ömür denen uykuya.

Belki en hulyalisi duydugun masallarin
O safak saltanati korularda dallarin
Her ufku tek basina bekleyen eski camlar
Bir sir gibi ömründen sizdirilmis aksamlar,
Ardicla kestanenin her yillik macerasi
Harap mezarliklarda ölülerin duasi
Gelir ve tekrar dogar ölmüs sandigin aska
Anlarsin ölüm yoktur gecen zamandan baska.


A.H.T


ESIK


Bu yekpare akis, durgun, derinden...
Her aynada yalniz kendi görünen
Bu yüz ve sifasiz yüzü esyanin
Kendi cevherinde mahpus bir anin
Dagittigi dünya hep yaprak yaprak,
Dalgin, unutulmus sesleri uzak
Bir uykudan bana tekrar dönenler,
Icimde, disimda hep ayni cember.
Bin elmas parilti oyun ve halka
Kücük ve hic degismez dalgalarla
Bende bana mechul aksamlar yoklar.
Gülen ve gömülen gölge ufuklar
Acayip davetlerin rüzgarinda
Her lahza yine kendi sularinda...

Uzakta, aya cok yakin bir yerede,
Cilgin ve muhtesem harabelerde,
Büyük sukutlarin firtinasi var.
Mermer duvarlarda kirilmis sazlar,
Cok genc ucusunda ve hangi hasin
Yildiza gülerek carptigi icin
Alninda bir siyah nokta geceden
Kovulanlar isik bahcelerinden,
Bu ciplak, ümisiz ve saf duada.
Ve bir kadin beyaz, sakin büyülü
Gögsünde kaniyan bir zaman gülü
Mahzun bakislarla dinler derinde
Olup olmamanin esiklerinde
Garip telasini binlerce fecrin
Ocaginda nezir güvercinlerin
Hülyam o kivilcim ve kül yagmuru
Cirpinir bu beyaz mahsere dogru.
Ey hic sasmayan göz, büyük büyük atmaca
Gölgesi günesin üstünde ucan
Disi kuyrugunda ebedi yilan,
Ve üstüste rüya.
Bir ses yavasca,
Bir ses, bin uykudan mahmur ve zengin
Zümrüt usaresi maviliklerin
Sularin üstünde arar kendini
Yoklar, ömrün bütün sahillerini
Cizgiler silinir, ufuk bir beyaz
Cin Kasesi olur, toprak, yosun, saz
Hep birden tutusur, narin kemerler
Alevden sütunlar, altin mücevher,
Ah bu cilgin yagma.. Orman catirdar
Ve ciplak aynasi ufkun tekrarlar
Büyük masalini aydinliklarin

El ele bir oyun bugün ve yarin
Bütün pinarlara kostum cevap yok
Tekrar bana döndü her attigim ok
Her ciglik önümde tutustu yandi
Tahtayi kurt oydu, tas yosunlandi,
Yabani otlarla örtülü duvar...
Ilhamli cehresi hilkatin sular
Kac kere degisti önümde böyle,
Birbiri ardinca gün ve mevsimle...
Ve kac kere bahar güldü derinde
Güllerin kanayan bekaretinde
Taze gülüsüyle topragin suyun...

Tilsimli kadehi her susuzlugun
Ey safakdan, sirdan, arzudan hayal
Yildizlarin bize ördügü masal
Kac kere yarattim tenhada seni
Beyaz kollarini, sicak buseni...
Bakisin, gülüsün nes`en ve hüznün
Ay altinda bir gül nagmesi yüzün...

Evet cok bekledim, kac kere hazan,
Dinc atlar kosturdu bos ufuklardan
Yeleler alevli, agiz köpüklü,
Bulutlar bir kanli hiddetle yüklü
Gectikce batiya dogru önümden
Zalim ümitlerle ürperirdim ben,
Duyardim uzlette her an bir yeni
Alemin yikilip devrildigini
Cilgin mahserinde ses ve renklerin...
Benden sor sirrini mesafelerin
Benden sor benden dinle aksami...
Rabbim bu sonsuzluk ve onun tadi...
Bir ses yavasca der, birak yalvarsin,
Hayat bu kapida.. ne cikar varsin,
Nakislar gülmesin beyaz tasinda
Ölüme benzeyen bu sonsuslugun
Caglayan hayaller yeter basinda...
Bir fikir, bir sekil dalinda olgun
Agir sallanan hazan meyvasi,
Gurbet, mendillerin cirpinan yasi,
Yüzler ki bir uzak müjdeye benzer,
Her türlü isiga kapanmis gözler,
Her sey, hepsi gülen, susan, kamasan
Rengiyle toplanir bende bu aksam
Rüzgarla tarümar, mevsimle sarhos
Gelir ta kalbimde dügümlenir...

Bos ve ümitsizdir aksamin hüznü
Bu tenha cesmede bir an yüzünü
seyredenler altin sazlar icinde
Ruh muammasinin ürperisinde
Kaybolmus sanirlar kendilerini...
Birak bu tesadüf bahcelerini...
Hakikat, cok uzak, karanlik, derin
Bir dille konusur, büyük köklerin
Toprakla ezelden karismis dili,
Geceyle ölümdür asil sevgili
Bu ikiz aynada toplanir yollar
Karanlik yaratir, ölüm tamamlar.
Kacalim seninle biz de geceye
Ölümün kardesi saf düsünceye...
Yeter büyüsüne aldandigimiz
Günesin..biraz da yalnizligimiz
Kendi aynasinda gülsün, gerinsin
Güvercin topuklu sükut gezinsin.
 
AĞLAMA

Ağlama, gözleri kızarmış çocuk!
Tek damla yaşın düşmesin yere.
Bak, tek güzelliğimiz yokluk,
Sana bir öğüt; ağlama boş yere.

Ne olursa olsun hiçbir şey değmez,
Senin bir damla gözyaşına.
Ağlayana kimse boyun eğmez.
Kimse bakmaz kimsenin yaşına.

Ne kadar kötülük, pislik varsa;
Sen herşeyi tertemiz öğren.
Eğer yüzüne gözyaşı yağarsa;
Seni garip sanır her gören.

Ağlama sakın çocuk, ağlama!
Korkmayana zarar gelmez, bunu bil.
Sevgini hep söyle, sakın saklama.
Aklından korkuyu, gözünden yaşı sil.
 
Annem için

Bir günümüz bile sensiz geçmezken
Şimdi mezarına hasretiz anne...

Issız bir mezarlık, kimsesiz bir yer
Gölgesinde ulu, loş bir mâbedin
Bir yığın toprakla bir parça mermer
Sırrıyla haşr olmuş orda ebedin.

Bir yığın toprakla bir parça mermer,
Üstünde yazılı yaşınla, adın;
Baş ucunda matem renkli serviler
Hüznüyle titreşir sanki hayatın.

Seni gömdük anne yıllarca evvel
Göz yaşlarımızla bu ıssız yere
Kimsesiz bir akşam ziyaya bedel
Matem dağıtırken hasta kalblere.

Kimsesiz bir akşam, ezelden yorgun
Hüznüyle erirken Dicle de sessiz,
Öksüzlük denilen acıyla vurgun
Bir başka ölüydük bu toprakta biz.
 
AŞK

Aşk dediğin nedir ki
Tenden bedenden sıyrık
Çocukların içinde
Yaşadığı bir çığlık

Aşk dediğin nedir ki
Histen nefesten varlık
Umutsuzluk içinde
Karanlığa son ıslık
 
AYNA

Derin sularında bu ayna her an
Sizden bir parıltı aksettirecek
Kah çıplak bir omuz sessiz düşecek
Eriyen bir kuğu beyazlığından

Bazen bir tebessüm, tutuşmuş mercan
Rüyasıyla sanki bir kızıl çiçek
Ve saçlar öyle ümitsiz yüzecek
Olgun akşamların ağırlığından
 
BAŞIMIZIN ÜSTÜNDE BİR BULUTUN

Başımızın üstünde bir bulutun
Güneşe asılmış gölgesi,
Uzakta toz halinde dağılan
Yoğurtçu sesi,
Gün bitmeden başladı içimizde
Yarınsız insanların gecesi.
 
BEKLEYECEĞİM

Aylar geçip yıllar olsa da
Yıllar geçip zaman dolsa da
Aşkın arzuları beni boğsa da
Bir gün seversin diye bekleyeceğim

Bugün nişanlansan, yarın evlensen
Benden başka binbir kişi sevsen
Hepsiyle ayrı ayrı izdivaç görsen
Bir gün dönersin diye bekleyeceğim

Seni beklemekle geçse de ömrüm
Şu fani dünyada kalmasa günüm
Senden uzakta ölürsem bir gün
Ahirette seni bekleyeceğim...
 
Bir Adın Kalmalı

bir adın kalmalı geriye
bütün kırılmış şeylerin nihayetinde
aynaların ardında sır
yalnızlığın peşinde kuvvet
evet nihayet
bir adın kalmalı geriye
bir de o kahreden gurbet

sen say ki
ben hiç ağlamadım
hiç ateşe tutmadım yüreğimi
geceleri, koynuma almadım ihaneti
ve say ki
bütün şiirler gözlerini
bütün şarkılar saçlarını söylemedi
hele nihavent
hele buselik hiç geçmedi fikrimden
ve hiç gitmedi
bir topak kan gibi adın
içimin nehirlerinden
evet yangın
evet salaş yalvarmanın korkusunda talan
evet kaybetmenin o zehirli buğusu
evet nisyan
evet kahrolmuş sayfaların arasında adın
sokaklar dolusu bir adamın yalnızlığı
bu sevda biraz nadan
biraz da hıçkırık tadı
pencere önü menekşelerinde her akşam

dağlar sonra oynadı yerinden
ve hallaçlar attı pamuğu fütursuzca
sen say ki
yerin dibine geçti
geçmeyesi sevdam
ve ben seni sevdiğim zaman
bu şehre yağmurlar yağdı
yani ben seni sevdiğim zaman
ayrılık kurşun kadar ağır
gülüşün kadar felaketiydi yaşamanın
yine de bir adın kalmalı geriye
bütün kırılmış şeylerin nihayetinde
aynaların ardında sır
yalnızlığın peşinde kuvvet
evet nihayet
bir adın kalmalı geriye
bir de o kahreden gurbet
beni affet
Kaybetmek için erken, sevmek için çok geç
 
Bir Gül Bu Karanlıklarda

Bir gül bu karanlıklarda
Sükute kendini mercan
Bir kadeh gibi sunmada
Zamanın aralığından.

Başında bu mucizenin
Sesler, kokular ve renkler
Ebediyete kadar derin
Bir anın vadiyle bekler.

Ve diyor fecirden berrak
Sesiyle her ürperişte
Geceyi yumuşatarak
Bütün gözyaşlarım işte.

Serinletmesin, ne çıkar
Bu ümitsiz yalvarışı
Hiç bir meyve ve pınar
Ne de günlerin akışı.

Yetmez mi bu müjde sana
Aydınlatırsam alnını
Ben her rüyayı zamana
Taşıyan yıldız kervanı.
 
Bir Gün İcadiyede

Bir gün İcadiye`de veya Sultantepe`de,
Bir beste kanatlanır, birden olduğun yerde
Bir kainat açılır, geniş, sonsuz, büyülü,
Bu günün rüzgarında yıkanan mazi gülü
Dağılır yaprak yaprak hayalindeki suya
Bir başka gözle bakarsın ömür denen uykuya.

Belki en hulyalısı duyduğun masalların
O şafak saltanatı korularda dalların
Her ufku tek başına bekleyen eski camlar
Bir sır gibi ömründen sızdırılmış akşamlar,
Ardıçla kestanenin her yıllık macerası
Harap mezarlıklarda ölülerin duası
Gelir ve tekrar doğar ölmüş sandığın aşka
Anlarsın ölüm yoktur geçen zamandan başka.
 
Bütün Yaz

Ne güzel geçti bütün yaz,
Geceler küçük bahçede...
Sen zambaklar kadar beyaz
Ve ürkek bir düşüncede,
Sanki mehtaplı gecede,
Hülyan, eşiği aşılmaz
Bir saray olmuştur bize;
Hapsolmuş gibiydim bense,
Bir çözülmez bilmecede.
Ne güzel geçti bütün yaz,
Geceler küçük bahçede
 
DAVET

Birden bire sanki çıplak
Bir oyunuyla hafızanın
Bir kuş sesi çırpınarak
Düştü bağrına hazanın.

Her bahçenin yabancısı
Ve her ümidin üstüne
Bir ses ki, sonsuz acısı
Güllerin üzüntüsünde.

Araştırdı bir baharın
Unutulmuş kokusunu.
Ay ışığında dalların
Rüya dolu uykusunu.

Bir akşamın beyaz fecre
Gönderdiği kanlı haber:
Herkes ömründe bir kere
Bu zalim davetle titrer.
 
Eşik

Basma bu eşikte benim kalbim var,
Kalbim ki bir uzak hayale ağlar
Kıskanç bir büyüdür bana uzletim
Zâlim arzularla tutuşan etim,
Her akşam bir çarmıh olur ruhuma
Ben de bilmem nasıl diner bu humma;
Saatler işkence, günler cellâdım,
Ne ben yanlızlığa bir lâhza kandım.
Ne de yalnızlığım benden usandı.
Tahtayı kurt oydu, taş yosunlandı,
Yabanî otlarla örtüldü duvar;
Mermer havuzlarda köpüren sular
Kâh bir ayna oldu kamaşan güne,
Kâh bağrım açıldı bütün hüznüne
Ufukları sarsan geniş rüzgârın

Benden sor sırrını bu boş yolların
Benden sor ve benden dinle akşamı..
 
Gül

Ey bâkir cümbüşü her özleyişten sıcak
Bin uykuya yaslanmış sessiz kamaşan şafak;
Her bahçenin üstünde ve her ufuktan başka,
Yıldızların tuttuğu ayna, ezelî aşka,
Bir sır gibi hayattan ve ölümden öteye
İlk arzunun toprağa mal olmuş lezzetiyle...

Ardından ağlanacak ne varsa ömrümüzde,
Tekrar doğuşun sırrı gülümseyen bir yüzde,
Uykusuz geceleri içten kemiren hüzün,
Bin azabın çarkında gerilmiş ağaran gün;
Öpüşler, gözyaşları, vaitler ve hicranlar;
O derin sükutların aydınlattığı anlar
Bir sonsuz uçurumda uyanmış gibi birden
Sazlar sustuktan sonra duyulan nağmelerden;
Doldurur hiç durmadan uzattığı bu tası,
Gül, ey bir âna sığmış ebediyet rüyası!
 
Günlerimiz

İçlenme, beyhudedir, maziyi sakın anma!
O vefasız yavruya benzer ki günlerimiz.
Kendini yuvasından bırakır ki akşama
Benzeyen göle, sessiz...

Ruhundaki susuzluk engin mesafelere
Duyurmadan ne anne ne bir yuva hasreti,
Narin kanatlarıyla uçar orman, dağ, dere
Ve bir gün bir çukurda bulunur iskeleti.
 
Hatırlama

Sen akşamlar kadar büyülü, sıcak
Rüyaların kadar sade, güzeldin,
Başbaşa uzandık günlerce ıslak
Çimenlerinde yaz bahçelerinin.

Ömrün gecesinde sükun, aydınlık
Boşanan bir seldi avuçlarından
Bir masal meyvası gibi paylaştık
Mehtabı kırılmış dal uçlarından
 
Herşey Yerli Yerinde

Her şey yerli yerinde; havuz başında servi
Bir dolap gıcırdıyor uzaklarda durmadan,
Eşya aksetmiş gibi tılsımlı bir uykudan,
Sarmaşıklar ve böcek sesleri sarmış evi

Her şey yerli yerinde; masa, sürahi, bardak,
Serpilen aydınlıkta dalların arasından
Büyülenmiş bir ceylan gibi bakıyor zaman
Sessizlik dokunuyor bir yerde yaprak yaprak�

Biliyorum gölgede senin uyuduğunu
Bir deniz mağarası kadar kuytu ve serin
Hazların aleminde yumulmuş kirpiklerin
Yüzünde bir tebessüm bu ağır öğle sonu.

Belki rüyalarındır bu taze açmış güller,
Bu yumuşak aydınlık dalların tepesinde,
Bitmeyen aşk türküsü kumruların sesinde,
Rüyası ömrümüzün çünkü eşyaya siner.

Her şey yerli yerinde; bir dolap uzaklarda
Azapta bir ruh gibi gıcırdıyor durmadan,
Bir şeyler hatırlıyor belki maceramızdan
Kuru güz yaprakları uçuşuyor rüzgarda.
 
Karışan Saatler içinde

Karışan saatler içinde hâtırana
Bazı sabahlarla ikindiler yan yana,
Değişik gülleri sanki tek bir baharın;
Bâkir hülyasıyla beyaz ve ürkek yarın,
O sükût bahçesi, ufkunda kuş yerine
Hasret kanat çırpar düşünen ellerine...

Hep aynı nağmede çılgın dolaşan yaylar,
Bir yıldız kervanı gibi haftalar, aylar
Hep aynı hayalin peşinde bu yolculuk,
Hep gül yangını ve bahar sıtması ufuk...

Tenha bir ucunda gecenin bir sır gibi
Fısıldanan adın kardeş, dost ve sevgili,
Durgun havuzların süsü ten rengi çiçek
Bir mevsim cümbüşü içinde süzülerek
Ömrün gecesinde ve kader rüzgârında
Bir ürperme olur çıplak omuzlarında...
 
Kış Bahçesinden

Ne güzeldi o kış bahçesinde
Güllerin çok derinlerde çalışan uykusu
Sana bir bahar hazırlamak için.

Dallar, filizler, eski masal dilberleri gibi
Hüzne ve hülyaya gömülmüş
Doğmamış çocuklara
Ninni söylüyorlardı sanki...
Ana rahmi gibi sıcak ve yüklü idi hava
İyi mayalanmış hamur gibi
Gizli nabızlarla atıyordu toprak
 
LEYLA

Bu akşam rüyamda Leyla'yı gördüm
Derdini ağlarken yanan bir muma;
İpek saçlarını elimle ördüm,
Ve bir kemend gibi taktım boynuma
Bu akşam rüyamda Leyla'yı gördüm.

Leyla...Ela gözlü bir çöl ahusu
Saçları bahtından daha siyahtır.
Kurmuş diye sevda yolunda pusu
Döktüğü gözyaşı, çektiği ahdır.
Leyla...Ela gözlü bir çöl ahusu.

Bir damla inciydi kirpiklerinde,
Aşkın ızdırapla dolu rüyası
Bir başka güzellik var kederinde
Bir başka alem ki ruhunun yası
Sessiz incileşir kirpiklerinde.
 

Yeni Mesajlar

Geri
Üst