.::Atatürk Kütüphanesi::.

  • Konbuyu başlatan AmiraL
  • Başlangıç tarihi
  • Mesaj 20
  • Görüntüleme 2K

AmiraL

Premium üye
Emekli Yönetici
Apple Sever
Adım
Ahmetcan
Konum
istanbul
Cihaz
iPhone 14 Pro Max
Katılım
11 Haz 2018
Konular
624
Mesajlar
3,064
Tepkime puanı
3,219
Puanları
2,089
ÖYKÜLERLE ATATÜRK



SİYASET ADAMLIĞI İLE ÜLKE ÇIKARLARI ÜZERİNE OLANLAR


BU MİLLETVEKİLLİĞİ AYRICALIĞINI HİÇ BEĞENMEDİM

Atatürk bir sabah florya’dan dolmabahçe sarayına dönüyor. Yeşilköy istasyonunun önünden geçerken birdenbire otomobili durduruyor ve başyaver’e:

- sorunuz, tren var mı? Diye emir veriyor.

O sırada tren hemen hareket etmek üzeredir, hep birlikte otomobilden inip yanındakilerle trene biniyor. Karar ani verildiği ve tatbik edildiği için bu trene biniş hemen kimsenin nazarı dikkatini çekmiyor. Bir müddet sonra, her şeyden habersiz olan kondüktör ata’nın bulunduğu kompartımana geliyor. Kafileyi görünce çekilmek istiyor. Ata hemen sesleniyor;

- vazifeni yap! (yanındakileri göstererek) bu efendilere niçin bilet sormuyorsun?

Yanındakiler cevap verirler.

- paşam biz mebusuz. Tren bileti almayız. Parasız seyehat ederiz.

Ata hayretle:

- bu imtiyazı hiç beğenmedim, der. çok ayıp ve acayip bir kaide. çok güzel halkçılık!
 

AmiraL

Premium üye
Emekli Yönetici
Apple Sever
Adım
Ahmetcan
Konum
istanbul
Cihaz
iPhone 14 Pro Max
Katılım
11 Haz 2018
Konular
624
Mesajlar
3,064
Tepkime puanı
3,219
Puanları
2,089
DEVLET İMKANLARINI AMACINA UYGUN KULLANMA


Sivas kongresi sonrası, heyeti temsiliye’nin ankara’ya gelmesi kararlaştırıldıktan sonra mustafa kemal ve hüseyin rauf beraberlerindekilerle ankara’ya geldiklerinde keçiören yolu üzerindeki ziraat mektebi’ne misafir edilmişlerdi. Daha sonra mustafa kemal ankara istasyonundaki gar müdürlüğü binasına yerleşti. Burası hem evi, hem çalışma yeriydi.

O tarihlerde ankara vilayetinin şehir merkezi kale ve onun hemen çevresi idi. Keçiören, etlik, dikmen, ayrancı’da bağ evleri vardı. Bunlar arasında çankaya'da papazın bağı olarak adlandırılan iki katlı ev mustafa kemal’e armağan edildi ve o da evi ordu’ya devrederek evin adı ordu köşkü oldu. Iki katlı binaya 1924’de ilaveler yapıldı fakat bina ısıtılamıyor idi. Zafer, inkılaplar, cumhuriyet, dünyanın üzerimizde toplanan gözleri, mustafa kemal’in müstesna şahsiyeti, mütevazi de olsa yeni bir devlet başkanlığı konutunu zorunlu kılıyordu.

Mustafa kemal yeri kendi seçti, kayalar düzenlendi, dış cephe pembe rengin hakimiyetinde, içerde yeşilin her tonu ile ve planın esası mustafa kemal’in olan yapı 1932’de tamamlandı ve aynı yılın haziran ayında da taşınıldı.

Pembe köşkün döşenmesi için bütçede pek mütevazi para vardı. Gazi, gerekli olanı şahsi imkanları ile karşılama kararı aldı ve kendisine tavsiye edilen o günlerde beyoğlu istiklal caddesinde bir türk’ün açtığı dekorasyon mağazası sahibi selahattin refik beyi ankara’ya davet etti. Binayı gezdirdi, arzularını açıkladı ve kendisinden teklif istedi.

Kısa süre sonra kendisine sunulan tasarıyı inceledi, muhatabı konuyu gerçekten biliyordu ve anladı ki, kendisini tanıyanlarca da uyarılmıştı. Buna rağmen teklifleri hazırlayanları kırmadan ülkenin mütevazi imkanlarını izah edebilmiş olmanın rahatlığı içinde feragatlar istedi. O sırada ata’nın yanında olan ankara belediye başkanı asaf ilbay bey ata’nın şu açıklamasını kaydeder.

“biliyorsunuz burası cumhurbaşkanlığı köşkü... Mülkiyeti devletin... Benden sonra buraya meclisin veya belki milletin doğrudan seçeceği zatlar gelecek. Bu eşyaların parasını benim şahsen verdiğimi sizler biliyorsunuz ama, yarın bunu bilmeyenler içinde yanlış hükümler veren olmaz mı? Memlekete en zaruri hizmetlerin yapılamadığı bütçe darlığı içinde israf yapıldığını düşünenler bulunmaz mı? Bir endişem de karar mevkinde olanların şahsi arzularını devlete yükleme mevzuunda beni emsal göstermelidir. Bunu hiç istemem.”

sonra selahattin refik bey’e döner:

“şahsi imkanların olsa bile, böyle mekânlara asgari masraflarla rahat ve zevkli tefrişi tercih etme tercihindeyim. Beni anlıyorsunuz zannederim.” der.

CEMAL KUTAY, ATATÜRK OLMASAYDI
 

AmiraL

Premium üye
Emekli Yönetici
Apple Sever
Adım
Ahmetcan
Konum
istanbul
Cihaz
iPhone 14 Pro Max
Katılım
11 Haz 2018
Konular
624
Mesajlar
3,064
Tepkime puanı
3,219
Puanları
2,089
BAYRAĞA SAYGI

Atatürk bu engin insanlık duygusu ile milletlerin istiklali prensibine olan gönülden saygı ve bağlılığını izmir’e girdiği sırada da göstermişti... O’na izmir’de karşıyaka’da bir ev hazırlanmıştı ki, bu evde işgal esnasında yunan kralı konstantin de kalmıştı... Evin sahibinin oğlu ile hazırlıkta çalışanların bazı yakın akrabası yunanistan’da esir bulunuyorlardı; işgal esnasında, bütün türkler gibi çok ızdırap çekmişlerdi; içlerinden yaralıydılar ve yunanlılardan öç almak ateşiyle yanıp tutuşuyorlardı. Bu duyguların etkisi altında evin dış merdiveninin üzerine, muzaffer başkomutanının basıp geçmesi için, ipek bir düşman bayrağı sermişlerdi...

Atatürk yere serili bayrağın önünde durmuştu; etrafında bulunan kadın-erkek izmirliler, kendisini içeriye girmeye davet ediyor, gözleri yaşlarla dolu:

“buyurunuz, geçiniz, bizim öcümüzü yerine getiriniz. Yabancı kral bu evden içeri, bizim bayrağımıza basarak girmişti; siz lütfedin, bu karşılıkla o lekeyi silin. Burası bizim şehrimizdir, bu ev sizin evinizdir, bu hak sizindir” diye yalvarıyorlardı.

Hiçbir durumda benliğini ve sağduyusunu kaybetmeyen civanmert insan; kendilerine en tatlı bakış ve sesi ile:

“o, geçmişte hata etmiş; bir milletin iskitlalinin timsali olan bayrak çiğnenmez, ben onun hatasını tekrar edemem,” cevabını vermişti ve ancak bayrağı yerden kaldırttıktan sonra beyaz mermerlere basarak içeri girmişti...

Hasan rıza soyak; atatürk’ten hatıralar, s. 136
 

AmiraL

Premium üye
Emekli Yönetici
Apple Sever
Adım
Ahmetcan
Konum
istanbul
Cihaz
iPhone 14 Pro Max
Katılım
11 Haz 2018
Konular
624
Mesajlar
3,064
Tepkime puanı
3,219
Puanları
2,089
Cumhuriyet

Atatürk, mudanya yolu ile bursa’ya gidiyordu. Kalabalık bir halk kitlesi iskelede etrafını çevirmiş bulunmakta idi. Bir kadının, elinde bir kağıtla atatürk’e yaklaştığı görüldü. Ihtiyar, zayıf bir kadındı. Ata’nın yolunu keserek titrek bir sesle:

- beni tanıdın mı oğul? Dedi. Ben sizin selanik’te komşunuzdum. Bir oğlum var; devlet demiryollarına girmek istiyor. Siz onu alsınlar dediniz. Fakat müdür dinlemedi. Oğlumu yine işe almamış..ne olur bir kere de siz söyleseniz.

Atatürk’ün çelik bakışlı gözleri samimiyetle parladı... Elleriyle geniş jestler yaparak ve yüksek sesle :

- oğlunu almadılar mı? Dedi. Ben tavsiye ettiğim halde mi almalıdar? Ne kadar iyi olmuş... çok iyi yapmışlar... Işte cumhuriyet böyle anlaşılacak...

Kadın kalabalığın içinde kaybolmuştu. Ve atatürk adeta vecd (çoşku) dolu bir sesle:

- işte cumhuriyetten beklediğimiz netice... Diyordu.

Hulusi köymen; atatürk’ü anmak kitabından, s. 260
 

AmiraL

Premium üye
Emekli Yönetici
Apple Sever
Adım
Ahmetcan
Konum
istanbul
Cihaz
iPhone 14 Pro Max
Katılım
11 Haz 2018
Konular
624
Mesajlar
3,064
Tepkime puanı
3,219
Puanları
2,089
Vatan işlerinde korkmak olmaz

Sivas'ta vatan bütünlüğü ve bütün millet adına bir kongre toplamaya karşı olanlar çoktu.

Işgal kuvvetleri ile istanbul hükümeti de kongreyi toplatmamak için el birliği etmişlerdi. Binbaşı rütbesinde bir fransız jandarma subayı, yanına bir tercüman alarak sivas valisine geldi.

"eğer burada kongre toplanırsa fransızlar sivas'ı işgal edecekler" dedi.

Vali, mustafa kemal'e ikinci bir kongreden vazgeçilmesini yahut erzincan'da toplanmasını söyledi. Kuva-i milliyeci bir genç sonradan sivas milletvekili kasım da valiyi desteklemekteydiler. Mustafa kemal, ingilizlerin samsun'u topa tutmak, on güne kadar yeni işgaller yapmak şantajı ile kendi çalışmalarına engel olmak istediklerini hatırlatarak bu blöflere kulak asmamaları cevabını verdi.

Hiç bir vaka olmadan 2 eylül akşamı sivas'a varılmıştır. şehirde ne kadar fayton ve yaylı araba varsa hepsini karşılayıcılar tutmuşlardı. Yalnız hürriyet ve itilaf partisinden kimse yoktu. Kalabalık arasında fransız subayın tehdidi üzerine telaşlanan genç rasim'i gören mustafa kemal:

- "gençler için vatan işlerinde ölmek olabilir, korkmak asla !

Kurtuluş savaşı’nda sakarya zaferi nasıl bir kader dönümü olmuşsa, anadolu'da yeni devletin kuruluşunda sivas kongresi’nin o kadar büyük önemi vardır.

F. Rıfkı atay, çankaya
 

AmiraL

Premium üye
Emekli Yönetici
Apple Sever
Adım
Ahmetcan
Konum
istanbul
Cihaz
iPhone 14 Pro Max
Katılım
11 Haz 2018
Konular
624
Mesajlar
3,064
Tepkime puanı
3,219
Puanları
2,089
Satı kadın

Ankara'da yakıcı bir yaz günü idi atatürk beraberinde arkadaşları ve yaverleri olduğu halde kızılcahamam'a giderken kazan köyü yakınlarında durmuş ve otomobilinden inmişti. Köyün kadını, genci, yaşlısı, ihtiyarı köylerin içinden geçen, şosede duran bu yabancı konukları görünce hep koşuştular. Kimi su seyirtti, kimi ayran , bunlardan biri, güğümünden aktardığı soğuk ayranı ata'ya uzattı:

- bir soğuk ayran içer misiniz, dedi.

Bu çorak iklimin kavurduğu yüzünde bronzlaşmış türk kadının en bariz ifadelerini taşıyan, bir türk anası idi. Böğrüne sıkıştırdığı kundağı biraz daha bastırdıktan sonra, sağ elindeki ayran bardağını uzattı, bekledi. Ata'sı, ayranı kana kana içmiş ve biran durakladıktan sonra ona :

- senin kocan kim ? Diye sormuştu

köylü kadını,yüzü tunçlaşmış, elleri nasırlı bir türk anası ankara'nın kendine has şivesi ile kocasının sakarya harbinde boğazından yaralanmış bir cengaver olduğunu söyledi. Ata bir soru daha sordu :

- ne zaman doğdun?

- 1919'da atatürk samsun'a çıktığı zaman doğdum.

Ata, bir an düşündü. Yıl 1934 idi. Kadının bu ifadesine göre 15 yaşında olması lazım gelirdi. Halbuki karşısındaki kadın 25 yaşlarında görünüyordu tekrar sordu :

- nasıl olur

evet, nasıl olurdu. Bu satı kadın hiç tereddütsüz, o her zamanki nüktedan haliyle ve memleketin işgal altında geçirdiği acı yılları ima ederek:

- evet paşam, ondan evvel yaşamıyordum ki !

Bu espiri ata'yı bir hayli düşündürdü. Ayrılırken yaverine kadının ismini ve adresini not ettirdi. Daha sonra biz satı kadını büyük millet meclisine giren ilk kadın milletvekili olarak görmekteyiz.


Yazılmayan yönleriyle atatürk, s.arif terzioğlu sayfa 22-23
 

AmiraL

Premium üye
Emekli Yönetici
Apple Sever
Adım
Ahmetcan
Konum
istanbul
Cihaz
iPhone 14 Pro Max
Katılım
11 Haz 2018
Konular
624
Mesajlar
3,064
Tepkime puanı
3,219
Puanları
2,089
Gerçekçilik


Birgün çankaya’daki eski köşkün alt katında, o zaman, içinde bir de havuzu bulunan holde oturuyordum. Atatürk, yandaki yeşil salonda, birkaç konuğu ile görüşüyordu.

Zamanın hatırı sayılır adamlarından olan konuklar bir aralık sözü zafere ve yunanistan’ın zayıf durumuna getirdiler; biri diğerinin görüşünü tamamlıya tamamlıya özetle şöyle konuştular :



- “karşımızda kuvvet diye bir şey kalmamıştır. Büyük devletlerin artık bizim işlerimizle fazla uğraşamaya niyetleri olmadığı görülüyor. Bundan ötürü elverişli durumlardan faydalanarak batı trakya’ya girelim ve selanik’e kadar yürüyelim.”



belli ki, ifadelerini kuvvetlendirmek için atatürk’ün selanik’li olmasından da faydalanmak istiyorlardı. Atatürk, bütün bunları sessizce dinledikten sonra oturduğu koltuktan kalktı ve yüksek sesle şu karşılığı verdi :


- “ arkadaşlar! Zafere ulaşmak için insan güç ve dayanıklılığının son aşamasına geldiğimizi dünya bilmese bile bizim her zaman unutmamamız gerekir. Bilirsiniz ki, başlarken davamızı ' milli misak' namı altında toplamış ve dünyaya ilan etmiştik. Bu ilan, dünyaya karşı bir üstlenme durumundadır. Daha ilk adımda verdiğimiz sözü tutmamış bir kurul durumuna giremeyiz. Asla hatırdan çıkarmamalısınız; bizim en büyük kuvvetimiz, bugün de yarın da dürüst, açık bir siyaset ve sözlerimize içten bağlılık teşkil edecektir. Bununla beraber arkadaşlar, sizden “ricayı mahsusla rica ederim” bir daha böyle bir konuyu ağıza almayalım.”



arıburnu, age, s:323-324
 

AmiraL

Premium üye
Emekli Yönetici
Apple Sever
Adım
Ahmetcan
Konum
istanbul
Cihaz
iPhone 14 Pro Max
Katılım
11 Haz 2018
Konular
624
Mesajlar
3,064
Tepkime puanı
3,219
Puanları
2,089
Insan idare etme

Çiftlik, marmara havuzu:balkan antlaşmasından yaklaşık olarak yedi sekiz yıl evvel:



Huzurunu bozmaktan korkarak ayaklarımın ucuna bas basa

kendisine doğru ilerledim. Ancak iyice yaklaştıktan sonra benim kendisine doğru gelmekte olduğumu gördü ve her zamanki inceliğiyle yanına çağırdı.



- burada kendi kendime biraz düşünceye dalmıştım. Dedikten ve bir kaç havai soru ve cevaptan sonra kendisi:



- biliyor musun, deminden beri neler düşündüm? Düşündüm ki, ben cumhurbaşkanlığından çekileyim, veyahut yeni seçimde arkadaşların beni tekrar cumhurbaşkanı yapmamalarını rica edeyim. Bu durumda hükümete geçmekliğim söz konusu olabilir ama onuda yapmayayım.



Hareketlerinde hürriyet ve bağımsızlığına sahip, sadece bir vatandaş olarak. Bu takdirde yalnız bir şeyi bırakamam: Partinin şefliğini. Başkanı bulunduğum cumhuriyet halk partisi,türk milletinin bon şahsına (sağduyu) dayanan bir kuruluşturki herhangi bir koşul altında ondan ayrılamam. Beni,bütün külfeti resmi sınıflardan ayıracak olan bu durum şunun için istiyorum:



Yanıma çok değil, bir iki arkadaş alarak gösterişsiz, tantanasız, hatta özellikle sessiz sedasız bir balkan gezisi yapmaya çıksam, bundan ancak büyük sonuçlar alınabileceğini kesin olarak görüyorum. Bu gezide kimseye haber vermeksizin atina’ya uğrarız; belgrada fatiyle yok olacaktır. Herhangi bir şahsın, yaşadıkça kıvançlı ve mutlu olması için lazım gelen şey, kendisi için değil, kendisinden sonra gelecekler için çalışmaktır. Akıllı bir adam, ancak bu suretle hareket edebilir. Hayatta tam zevk ve mutluluk, ancak gelecek kuşakların şerefi, varlığı, mutluluğu için çalışmakta bulunabilir.



Bir insan böyle hareket ederken, “benden sonra gelecekler acaba böyle bir ruhla çalıştığımı farkedecekler mi?” diye bile düşünmemelidir. Hatta en mutlu olanlar, çalışmalarının bütün kuşakların bilmemesini isteyen karakterde bulunanlardır.



Herkesin kendine göre bir zevki var. Kimi bahçe ile uğraşmak, güzel çicekler yetiştirmek ister. Bazı insanlarda adam yetiştirmekten hoşlanır.



Bahçesinde çicek yetiştiren adam çicekten bir şey bekler mi? Adam yetiştiren adam da, çiçek yetiştiren adamın duyguları gibi hareket edebilmelidir. Ancak bu biçimde düşünen ve çalışan adamlardır ki, memleketlerine ve milletlerine ve bunların geleceğine faydalı olabilirler. Bir adam ki, memleketin ve milletinin mutluluğunu düşünmekten ziyade kendisini düşünür. O adamın değeri ikinci derecedir. Temeldeğeri kendine veren ve bağlı olduğu millet ve memleketi ancak kişiliği ile sanan adamlar, milletlerinin mutluluğuna emek vermiş sayılmaz.ancak kendisinden sonrakini düşünebilenler, milletlerini yaşamak ve ilerlemek olanağına eriştirebilirler. Kendi gidince ilerleme ve hareket durur sanmak bir gaflettir.



şimdiye kadar sözünü ettiğim noktalar ayrı ayrı toplumlara aittir. Fakat bugün bütün dünya milletleri aşağı yukarı akraba olmuşlardırve olmakla meşguldürler. Bu itibarla insan bağlı olduğu milletin varlığını ve mutluluğunu düşündüğü kadar, bütün dünya milletlerinin dirlik ve göneçliğini düşünmeli ve kendi milletinin mutluluğuna ne kadar değer veriyorsa bütün dünya milletlerinin mutluluğuna yararlı olmağa elinden geldiği kadar çalışmalıdır. Bütün akıllı adamlar taktir ederler ki, bu alanda çalışmakla hiçbir şey kaybedilmez. çünkü dünya milletlerinin mutluluğuna çalışmak, diğer bir yoldan kendi milletinin dirlik ve mutluluğunu temine çalışmak demektir. Dünyada ve dünya milletleri arasında anlaşma, açıklık, ve iyi geçim olmazsa, bir millet kendi kendisi için ne yaparsa yapsın, dirlikten yoksundur. Onun için ben sevdiklerime şun öğütlerim:



Milletleri yöneten adamlar, tabiidirki herşeyden evvel kendi milletlerinin varlığının ve mutluluğunun faktörü olmak isterler. Fakat aynı zamanda bütün milletler için aynı şeyi istemek lazımdır.



Bütün dünya olayları bize bunu açıktan açığa kanıtlar. En uzakta zanettiğimiz bir olayın bize bir gün işlemeyeceğini bilemeyiz.



Bunun için insanlığın hepsini bir vücut ve bir milleti bunun bir uzvu addetmek icabeder. Bir vücudun parmağının uçundaki acıdan diğer bütün üye etkilenmiş olur.



Türkiye, romanya ve diğer dostları kuvvetlidirler. Hiçbir taraftan bize gelecek bir şey beklemem. Beklemeğe de gerek yoktur.



Işte bu sessizlik içinde bütün dünyayı düşünmek bizdedir. “dünyanın filan yerinde bir rahatsızlık varsa bana ne?” dememeliyiz. Böyle bir rahatsızlık varsa benzeri kendi aranda olmuş gibi onunla ilgilenmeliyiz. Olay ne kadar uzak olursa olsun, bu temelden şaşmamak lazımdır. Işte bu düşünüş, insanları, milletleri ve hükümetleri bencilikten kurtarır. Bencillik kişisel olsun, milli olsun daima fena anlaşılmamalıdır.



O halde konuştuklarımızdan şu sonucu çıkaracağım:

Tabii olarak kendimiz için bütün lazım gelen şeyleri düşüneceğiz ve gereğini yapacağız. Fakat bundan sonra bütün dünya ile ilgileneceğiz. Kısa bir örnek:



Ben askerim. Birinci dünya savaşında bir ordunun başında idim. Türkiye’de diğer ordular ve onlarun komutanları vardı. Ben yalnız kendi ordumla değil, öteki ordularlada uğraşıyordum. Birgün erzurum cephesindeki hareketlere ait bir sorun üzerinde durduğum sırada yaverim dedi ki :


- niçin sizinle ilgili olmayan sorunlarla da uğraşıyorsunuz?

Cevap verdim :


- ben bütün orduların durumunu iyice bilmezsem kendi ordumu nasıl yürütebilirim ve yönetebileceğimi belgileyemem.


Bir devlet ve milleti yönetir durumda bulunanlarun daima gözönünde tutmaları lazım gerelen sorun budur.


Bu nedenle sayın konuklarımaıza şunu diyeceğim :


Ben düşündüklerimi sevdiklerime olduğu gibi söylerim. Aynı zamanda gerekli olmayan bir sırrı kalbimde taşımak gücünde olmayan bir adamım. çünkü ben bir halk adamıyım. Ben düşündüklerimi daima halkın huzurunda söylemeliyim. Yanlışım varsahalk beni yalanlar. Fakat şimdiye kadar bu açık konuşmam da halkın beni yalanladığını görmedim.
 

AmiraL

Premium üye
Emekli Yönetici
Apple Sever
Adım
Ahmetcan
Konum
istanbul
Cihaz
iPhone 14 Pro Max
Katılım
11 Haz 2018
Konular
624
Mesajlar
3,064
Tepkime puanı
3,219
Puanları
2,089
Halka değer verme


Acı işgal günlerinde, önemli devlet adamlarının da hazı bulundukları toplantıda herkes, türkiye’nin düştüğü acıklı duruma bir çare arıyor. Amerikan, ingiliz kruyuculuğundan söz ediliyor. Bir aralık, mustafa kemal paşa’ya da ne düşündüğünü sordular. Atatürk, şu kısa cevabı verdi:


- “efendiler, hepiniz konuştunuz, isteklerinizi beyan ettiniz ve birbirinize sordunuz, hepinizi dinledik. Fakat... Anadolu'ya bir şey sordunuz mu? Anadolu’yu dinlediniz mi?

Ona da soralım, bir de onu dinleyelim efendiler!”

arıburnu, age, s:334


dava adamı olmak


yıl 1918, selanik’te bir konferanstan sonra arkadaşlarıyla konuşması:



- devrimi tamamlamak lazımdır. Biz bunu yapabiliriz. Ben, bunu yapacağım. O zaman için düşündüklerimi size kısaca anlatayım: Bu günki osmanlı imparatorluğu’nun yüksek sayılan komutanları, benim için yoktur. Ordu kumanda sicilleri içinde ben, son limit olarak, binbaşıyı kabul ediyorum. Geleceğin büyük komutanı bunlar olması gerekir. Sicil defterlerini binbaşıya kadar olanları saklayacağım, üst tarafını yaktıracağım.


Arkadaşlardan biri, bu söz üzerine bana karşı duruyor ve bu büyük ayıklama işinin nasıl yapılabileceğini anlamak istiyor. Mustafa kemal şu cevabı veriyor :


- evet, binbaşından yüksek olanlar aybaşında, benim kuracağım bürolara gelip maaşlarını istedikleri zaman, büro şefleri defterleri dikkatle inceledikten sonra : “efendim, defterlerde sizin adınız yoktur, sizi tanımıyorum” diyeceklerdir.



Arıburnu, age, s:337-338
 

AmiraL

Premium üye
Emekli Yönetici
Apple Sever
Adım
Ahmetcan
Konum
istanbul
Cihaz
iPhone 14 Pro Max
Katılım
11 Haz 2018
Konular
624
Mesajlar
3,064
Tepkime puanı
3,219
Puanları
2,089
Atatürk ve ismet inönü

Yıl : 1957


İsmet inönü aleyhine söylenmiş bir söz nedeniyle :


Ismet paşa (inönü) hakkında söz söylenmesine katlanamayan barutçu söz etmişse de söz hakkı verilmeyince meclisi terketmiş, yazıhaneye gelmişti. üzerinde hırsını yenememiş bir insanın hali vardı. Sık sık dudaklarını ısırıyor ve emiyordu.


- bugün eğer bana söz verselerdi, ağaoğluna şu anıyı anlatacak ve ismet paşa'nın (inönü) nasıl bir insan olduğunu kendisine öğretecektim. Anının gözlemcisi refik koraltan idi ve barutçu’ya o anlatmıştı.



Serbest fırka’nın kurulduğu günlerde imiş. Fırka reisi fethi bey, vapurla istanbul’dan izmir’e doğru geliyormuş. Gemi ayvalık açıklarında iken, izmir valisi kazım paşa (dirik) atatürk’e gönderdiği telgraflarda fethi bey’in izmir’e ayak basmamasını, zira izmir’de önemli olaylar çıkabileceğini ve belki de fethi bey’in (okyar) hayatına dahi kastedilebileceğini, izmir’lilerin kendisine karşı büyük bir antipati duyduklarını, belirtiyormuş. Atatürk:


- telgrafı fethi bey’e (okyar) gönderiniz, hareketini tayinde serbesttir, emir buyurmuşlardır.

Vapur izmir açıklarına geldiği zaman bir de bakılıyor ki, olaylar hiç de kazım paşa’nın anlattığı gibi geçmiyor. Onbinlerce kalabalık kordonboyu’nu doldurmuş ve fethi bey’i karşılamaya hazırlanıyorlar. Fethi bey izmir’e ayak basınca yapılan büyük gösteriler arasında izmir kemeraltı bölgesindeki kahvelerde asılı bulunan atatürk’ün ve ismet inönü’nün resimleri ayaklar altına atılıyor, yırtılıyor ve çiğneniyor.


Bütün bu olaylar, vaktinde atatürk’e iletiliyor ve pek tabii ki, atatürk üzülüyor. O günün akşamı milletvekillerinden oluşan bir kurul atatürk’ü yatıştırmak için çankaya’ya çıkıyorlar. Atatürk’ün bu olay nedeniyle söylediği söz şu oluyor:


- benim resimlerimin yırtılmasına, çiğnenmesine üzülmedim desem yalan söylemiş olurum. Fakat asıl beni üzen nokta nedir bilir misiniz? O izmir’i kurtarmak için canını dişine takmış batı cephesi komutanı ismet paşa’nın resimlerinin yırtılıp çiğnenmesidir. Bari bu davranış ona uygulanmasaydı.


Arıburnu, age, s: 338-339
 

AmiraL

Premium üye
Emekli Yönetici
Apple Sever
Adım
Ahmetcan
Konum
istanbul
Cihaz
iPhone 14 Pro Max
Katılım
11 Haz 2018
Konular
624
Mesajlar
3,064
Tepkime puanı
3,219
Puanları
2,089
Dış politika ve sorumluluk
Bir akşam, daha sofraya henüz oturmuştu. Tevfik rüştü aras ile bilardo oynuyorlardı. Aras’ı telefondan çağırdılar. Içeriye dönerken :

- Atatürk, dedi, size canınızı sıkacak bir haber vereceğim : Yugoslavya kıralını öldürmüşler.


üzüntülerini daima içinde saklamayı bilen ebedi şef kıpkırmızı olmuştu, ayakta duramadı. Gelin, sofrada konuşalım dedi. O gece, sabahın yedisinden akşamın tam yedisine kadar büyüklerimizi çağırtarak onlarla ne kadar titiz bir dikkatle konuştuğunu, onlara direktifler verdiğini görerek hayret içinde kalmıştım. O gece alınması kendilerince gerekli gerekli görülen tedbirler ne kadar derin bir görüş eseri olduğunu sonradan çıkan olaylar bize pek iyi anlatmıştı. O akşam bu tedbirleri alnının çizgileriyle; erken ve anlaşılmaz bir sakınma gibi karşılayanlardan değerli bir kişi yine bir gün bunun bir keramet olduğunu huzurlarında açıklamıştı.


Ancak sabah olmuş, gün yayılmıştı. Sofrada dört beş kişi kalmıştık :


- acıktınız galiba, dedi.


Harp okulundan beri çok sevdiğini söylediği fasulyeli pilavla muhallebi ve kavun geldi. Sabahın tam yedisinde böyle tatlı ikinci bir akşam yemeğinden sonra :


- uykunuz, geldi, artık size müsaade. Ben, çakmak’ın, (sayın mareşalimiz o gece istanbul’da yavuz zırhlısında bulunuyorlarmış) izlemlerini almadan yatmayacağım, demişlerdi.

Arıburnu, age s:322-323
 

AmiraL

Premium üye
Emekli Yönetici
Apple Sever
Adım
Ahmetcan
Konum
istanbul
Cihaz
iPhone 14 Pro Max
Katılım
11 Haz 2018
Konular
624
Mesajlar
3,064
Tepkime puanı
3,219
Puanları
2,089
ATATÜRK'ÜN
LAİKLİK ÜZERİNE OLAN GERÇEK YAŞAM ÖYKÜLERİ



Ölmeyi tercih ederiz

General pershing'in kurmay başkanı olan general harbord sivas'ta mustafa kemal'le görüşürken der ki;


- türk tarihini okudum. Milletiniz büyük komutanlar yetiştirmiş, büyük ordular hazırlamıştır. Bunları yapan bir millet elbette bir medeniyet sahibi olmalıdır. Takdir ederim. Ama bugünkü duruma bakalım. Başta almanya müttefikinizle dört yıl harbettiniz, yenildiniz, dördünüz bir arada yapamadığınız şeyi, bu durumda tek başınıza yapmayı nasıl düşünebiliyorsunuz? Fertlerin intihar ettikleri vakit vakit görülür. Bir milletin intihar ettiğini mi göreceğiz?

Mustafa kemal generale " teşekkür ederim dedi. Tarihimizi okumuş, bizi öğrenmişsiniz. Fakat, şunu bilmenizi isterdim ki biz emperyalist pençesine düşen bir kuş gibi yavaş yavaş aşağılık bir ölüme mahkum olmaktansa babalarımızın oğulları olarak vuruşa vuruşa ölmeyi tercih ediyoruz."


general ve arkadaşları sezsizce ayağa kalktılar.


- bizde olsa böyle yapardık!


F.rıfkı atay,çankaya
 

AmiraL

Premium üye
Emekli Yönetici
Apple Sever
Adım
Ahmetcan
Konum
istanbul
Cihaz
iPhone 14 Pro Max
Katılım
11 Haz 2018
Konular
624
Mesajlar
3,064
Tepkime puanı
3,219
Puanları
2,089
Efkarı yoklamak.


Birgün sohbetin ilerlediği bir zamanda, atatürk bir ara şu suali sordu:



- "ben artık cumhurbaşkanlığından çekilmek, parti başkanı olarakçalışmak istiyorum.

Siz ne dersiniz?"



ata bu soruyu sorarken etrafında bulunanların teker teker yüzüne bakıyordu. Herkes sorunun kendisine yöneltildiğini sanmış; şaşkınlık içine düşmüştü, rahmetli rıfat bey'de böyle sanarak cevabın akıbetini hiç düşünmeden;



- "muvafık efendim" deyi verdi.


Birden yüzündeki yumuşak ifade silinen atatürk sert bir şekilde ona doğru baktı ve sonra merhum ziya bey'e döndü onun cevabını bekledi. Fakat ziya bey;


- "efendimiz bilir!" diyerek işin içinden sıyrıldı. Imtihan sırası bana gelmişti.



- "henüz göreviniz bitmemiştir. Inkılaplar tamam olmamıştır. Tamam olunca biz size (artık çekil, istirahat et) deriz, inkılap yarım bırakılmaz!" cevabını verdim. Gülümsedi.


- "zaten ben de bunun için henüz bırakmak istemiyorum" dedi. Maksadı efkarı yoklamaktı.


Said arif terzioğlu, insancıl atatürk
 

AmiraL

Premium üye
Emekli Yönetici
Apple Sever
Adım
Ahmetcan
Konum
istanbul
Cihaz
iPhone 14 Pro Max
Katılım
11 Haz 2018
Konular
624
Mesajlar
3,064
Tepkime puanı
3,219
Puanları
2,089
Zafere inanıyordu

Yaşanılan şartlar ne olursa olsun, istiklal ve hürriyet için açıkça ifadesi şart gayeleri, devlet literatürüne o soktu. Sakarya zaferi öncesinde düşman toplarının polatlı'dan duyulduğu ve devlet merkezinin ankara'dan kayseri'ye taşınması hazırlıklarının yapıldığı buhran günlerinde tekalif-i milliye adı altında vatandaşın nesi var nesi yoksa yüzde kırkına el koyarken verilen senedlere;


"zaferden sonra aynen iade" tabirini maliye vekili hasan bey "zaferin elde edilmesi halinde" şeklinde değiştirmek isteyince, yerinden fırlamış;


- "ne demek zaferin elde edilmesi halinde... Zafer elbette elde edilecek, şüphe mi ediyorsun? " diye bağırmıştı.


Cemal kutay, atatürk olmasaydı
 

AmiraL

Premium üye
Emekli Yönetici
Apple Sever
Adım
Ahmetcan
Konum
istanbul
Cihaz
iPhone 14 Pro Max
Katılım
11 Haz 2018
Konular
624
Mesajlar
3,064
Tepkime puanı
3,219
Puanları
2,089
Geçmiş olsun

Karşısında kim olursa olsun, milleti ve devletinin haysiyet ve itibarını alakadar eden mevzularda seromoniyi aşarak hakikatleri ders verir gibi konuşmak yiğitliği atatürk’le devlet literatürüne girmiştir. 4 ekim 1933’de dolmabahçe sarayı’nda, istanbul’a gelen yugoslavya kralı ıı.aleksandr ile kraliçe mary’yi kabul etmiş, aynı akşam şereflerine ziyafet vermişti. Baş başa kaldıklarında yugoslav kralı:


-” size bir hakikatı anlatmak isterim. 1919’da ingilizler, ege sahillerinizin işgali için yunanlılardan evvel bana müraacaat ettiler. çok cazip teklifler de yaptılar. Fakat ben reddettim. Ekselansınızı tanıdıktan sonra bu kararımın doğruluğunu bir daha anladım.” dedi.


Başkası olsa ne yapardı? Teşekkür ederdi değil mi?


Hayır!.. Yugoslav kralı cümlesini tamamlayıp cevap bekler gibi tavır alınca, atatürk ayağa kalktı, bunun üzerine kral da kalkmıştı. Ona bir iki adım attı ve dudaklarında kendisine çok yakışan anlamlı tebessümü ile elini uzattı:


- “geçmiş olsun majeste...” dedi.


çünkü mustafa kemal’in, kendisine istanbul rumları şivesi ile kosti dediği yunan kralı konstantin, ordusu denize döküldükten sonra taç ve tahtını kaybetmişti.

Atatürk ile devlet hayatımızda yaşanılan günü düşünme ve nabza göre şerbet verme illetinden kurtulunmuştur.

Cemalkutay, atatürk olmasaydı
 

AmiraL

Premium üye
Emekli Yönetici
Apple Sever
Adım
Ahmetcan
Konum
istanbul
Cihaz
iPhone 14 Pro Max
Katılım
11 Haz 2018
Konular
624
Mesajlar
3,064
Tepkime puanı
3,219
Puanları
2,089
Bu millet o kadar zengin değil


Bir tarih’te Atatürk ege vapuru ile mersin’e gitmiş. Dönüşte vapur fethiye’de durmuş. Kasabada halk şenlik yaparken, gemilerden de havai fişekler atılıyormuş. Kendisine refakat eden zafer torpidosu’nda bulunan atatürk, donanmanın şenliklerini seyrederken, zafer torpidosu komutanına kumandanlardan biri,bir torpil atmasını söylemiş. Torpido kumandanı:


- hayhay efendim, yanlız bir torpilin kıymeti elli bin liradır demiş.

Bunun üzerine atatürk:


- vazgeçin torpil atmaktan, bu millet o kadar zengin değildir.

Ve torpido kumandanına dönerek:


- sizi tebrik ederim, diye iltifatta bulunmuş.

Anekdotlarla atatürk

em.tümg.muzaffer erendil
 

AmiraL

Premium üye
Emekli Yönetici
Apple Sever
Adım
Ahmetcan
Konum
istanbul
Cihaz
iPhone 14 Pro Max
Katılım
11 Haz 2018
Konular
624
Mesajlar
3,064
Tepkime puanı
3,219
Puanları
2,089
Atatürk’ün bir hediyesi

Bir gün konya’da behiç bey’in evinde mustafa kemal general tawsend şerefine büyük bir ziyafet verdi. Ziyafette behiç bey, muhtar bey, salih bozok bulunuyorlardı. Yemek çok güzel bir hava içinde geçti. Yemeğin sonunda mustafa kemal misafirine dedi ki:



-” biz türklerde bir adet vardır. Misafirimize mutlaka bir hediye veririz. Ben asil bir milletin mütevazi bir başkumandanıyım. Size ancak bu tesbihi verebiliyorum” diyerek elindeki kırmızı mercan tesbihi hediye etti ve sofradan kalkılacağı sırada kolundaki saati çıkararak general’e dedi ki :



-”bu saati bana anafartalarda bir türk askeri, ölen bir ingiliz zabitinin kolundan çıkardığını söyleyerek verdi. Saatin arkasında subayın künyesi yazılıdır.bu subay’ın ailesini arattımsa da bulamadım. Ingiltereye döndüğünüzde, ailesini bulur ve saati verirseniz çok memnun olurum” diyerek generale teslim etti.

Anekdotlarla atatürk em.tümg.muzaffer erendil
 

AmiraL

Premium üye
Emekli Yönetici
Apple Sever
Adım
Ahmetcan
Konum
istanbul
Cihaz
iPhone 14 Pro Max
Katılım
11 Haz 2018
Konular
624
Mesajlar
3,064
Tepkime puanı
3,219
Puanları
2,089
Atatürk kendini tanımlıyor

Etrafını çeviren halktan bir genç, ata’ya sordu :



- paşa hazretleri, bir italyan gazetecisi olan kont sfortza bir eserinde sizden (diktatör) diye bahsediyor. Gençlik olarak ne cevap verelim?



Atatürk hiç tereddüt etmeden cevap veriyor :



- ben bir diktatörüm.


Meclistekilerin hepsi şaşırıyor, ata izah ediyor :


- fakat benim hayatımı tetkik edenler görürler ki ben mısır firavunları gibi şahsıma mezar yaptırmak için kırbaçlar altında insanları sürmedim. Ben, memlekete tatbik etmek istediğim herhangi bir fikri evvela kongreler toplayarak, onlara danışarak bunları onlardan aldığım selahiyete dayanarak tatbik ettim. Işte erzurum, sivas kongreleri, işte büyük millet meclisi bunun en canlı ifadeleridir. Onlar ne derlerse desinler biz yolumuza devam edelim.

Muammer yüzbaşıoğlu
 

AmiraL

Premium üye
Emekli Yönetici
Apple Sever
Adım
Ahmetcan
Konum
istanbul
Cihaz
iPhone 14 Pro Max
Katılım
11 Haz 2018
Konular
624
Mesajlar
3,064
Tepkime puanı
3,219
Puanları
2,089
...Tarih Atatatürk gibi büyük adamlari cok dikkatli bir özenme ve cömert olmayan bir secme ile milletlere ve insanliga bagislamaktadir.
Cemiyetler yaradilislarinda büyük cokluklardan ayri vasiflar tasiyan bu türlü insanlari,yasarlarken hakkiyla takdir edememislerdir.Türk milleti,Atatürk'ü böyle mahrumiyetli bir karsilamadan uzak kalmistir...Türk milleti onu sagliginda tanimis, sevmis ve kendine bas edinmistir...

Atatürk olaylari bütün acikligiyla gören,nasil yürüdüklerini ve hangi yöne gittiklerini dogru sezen,objektif bir zeka oldugu kadar, ates dolu bir ocak gibi yanan yüregi ile de sübjektif bir varliktir...Bu düsünen zeka ve duyan gönül milletinin iradesi oldu ve Türk milleti ölümden,O'nun elinde kurtuldu.
Atatürk'e kendini borclu bilmeyerek Türk olmak,bunun icin imkansizdir...Atatürk'ün devrinde yasamak saadetine erenler,hele O'nu yakindan taniyabilenler, seneler yürüdükce eksileceklerdir.Bu tabii yürüyüsün icinde hepimizin Atatürk'e karsi vazifelerimiz oldugunu unutmamaliyiz...

Hasan Ali Yücel...
 

AmiraL

Premium üye
Emekli Yönetici
Apple Sever
Adım
Ahmetcan
Konum
istanbul
Cihaz
iPhone 14 Pro Max
Katılım
11 Haz 2018
Konular
624
Mesajlar
3,064
Tepkime puanı
3,219
Puanları
2,089
tarih Atatürk gibi büyük adamlari cok dikkatli bir özenme ve cömert olmayan bir secme ile milletlere ve insanliga bagislamaktadir.
Cemiyetler yaradilislarinda büyük cokluklardan ayri vasiflar tasiyan bu türlü insanlari,yasarlarken hakkiyla takdir edememislerdir.Türk milleti,Atatürk'ü böyle mahrumiyetli bir karsilamadan uzak kalmistir...Türk milleti onu sagliginda tanimis, sevmis ve kendine bas edinmistir...

Atatürk olaylari bütün acikligiyla gören,nasil yürüdüklerini ve hangi yöne gittiklerini dogru sezen,objektif bir zeka oldugu kadar, ates dolu bir ocak gibi yanan yüregi ile de sübjektif bir varliktir...Bu düsünen zeka ve duyan gönül milletinin iradesi oldu ve Türk milleti ölümden,O'nun elinde kurtuldu.
Atatürk'e kendini borclu bilmeyerek Türk olmak,bunun icin imkansizdir...Atatürk'ün devrinde yasamak saadetine erenler,hele O'nu yakindan taniyabilenler, seneler yürüdükce eksileceklerdir.Bu tabii yürüyüsün icinde hepimizin Atatürk'e karsi vazifelerimiz oldugunu unutmamaliyiz...

Hasan Ali Yücel...
 
Geri
Üst