Felsefe kelimesinin sözlük .anlamını ele alarak, her şeyden önce, «bilgiyi ve bilgeliği sevmek, doğru olanı araştırmak, doğru ve sağlam bilgilere ulaşarak davran ıslarımızı ve eylemlerimizi dogruya uygun olarak gerçekleştirmek»
anlamına geldiğini söyledik. Felsefenin soyut ve kuru bir bilgi değil, aynı zamanda bir yaşama ve davranma tarzı, bir bilgelik ve mutluluğu gerçekleştirmek isteği olduğunu söyledik.
Felsefenin, uzun bir süre; varlık, tanrı, insan ruhunun alınyazısı, hayatın anlamı gibi soruları ele aldığını yani metafizik adı altında bu en genel ve derin konuları
araştırdığını, bunlara cevaplar getirdiğini belirttik. Bilimlerin geliştiğini ve kendi alanlarında, felserfenin sağladığından daha güvenilir ve doğrulanabilir bilgiler verdiklerini ve bundan ötürü felsefenin yine eski «bilgi - severlik» e; bilginin ne olduğu, kaynağının nereden geldiği, ne gibi imkânlara sahip bulunduğu ve ne değer taşıdığı sorularına yöneldiğini; eleştirici bir tutum benimsediğini söyledik. Ayrıca, felsefenin yeni bilgiler bulup ortaya koymaktan çok, (elde edilmiş bilgilere eğilerek onları eleştirmek ve irdelemek olduğu üzerinde durduk. Bundan başka, bilimlerin sağladığı sağlam bilgilerin sonuçlarını bir araya getirerek, evren hakkında kapsayıcı ve toparlayıcı bir açıklama, bütünleyici bir anlayış ve görüş sağlamaya çalıştığını belirttik. Böylece, felsefenin bütün çağlarda; aydınlığa, açıklığa, düşüncenin ve bilginin kendi hakkında daha apaçık bir anlayış ve kavrayışa ulaşmak için gösterdiği bir çaba olduğunu anlatmak istedik. Gerçekten de, felsefenin özü ve ölümsüz yanı, tarih boyunca kurulup, zamanla ve şartlar değiştikçe yıkılan sistemlerin kendisinde değil, bu sistemleri yaratan yöneliş ve çabadadır. Felsefe, yeni gerçeklere açık olan; onları irdeleyen, bilgiyi ve doğruları kökünden ele alarak aydınlığa kavuşturmak isteyen derinlemesine düşüncenin çabasıdır. Bu açıdan, eski önemini, başka bir biçim içinde sürdürmektedir. Felsefe tarihi boyunca kurulmuş olan sistemlerde ulaşılmış olduğu sanılan şeylerin hiçbiri değişmeyen ve geçerliğini ebediyen koruyan şeyler değildir. Varlığın tümü gibi, felsefenin bulguları ve açıklamaları da sürekli olarak değişikliğe uğrayan, ortaya çıkıp kaybolan şeylerdir. Ama bütün bunların altında, süregîden ve kalan bir şey de vardır. Bu, tarih boyunca çeşitli felsefe sistemlerini yaratarak ilerleyen ve kendi kendini daha açıklığa ve bilince kavuşturan insan düşüncesidir; insan düşüncesinin, kendi ürünü olan bilgiler ve buluşlar üzerinde sürekli olarak de-rinleşmesidir. Felsefe tarihini kısaca gözden geçirirken, insan ziihrtinin kendi ürünlerini ve kendi düşüncesini kavramak için harcadığı bu sürekli çabayı göreceğiz.