- Cihaz
- iPhone 13 pro Max
- Katılım
- 10 Haz 2018
- Konular
- 511
- Mesajlar
- 2,081
- Çözümler
- 2
- Tepkime puanı
- 1,281
- Puanları
- 2,464
- Konum
- Türkiye
ODTÜ Bilgisayar Topluluğu'nun yapay zeka başlığı altında düzenlediği seminerler dizisinin ikincisindeki konuşmacı, ODTÜ Felsefe Bölümü'nden Prof. Ahmet İnam'dı. İnam konuşmasında insanın simule edilmesi, yani benzerinin yapılması olanağıyla ilgili sorunlar üzerinde durdu.
İnsanın makineden kopyasını yapabilmek için, öncelikle insanı iyi bilmek gerekir. Dolayısıyla "insan gibi" bir makine yapmaktaki problemin merkezi insanı tanımaktan geçer.
İnsanı tüm özellikleriyle tanıyamadığınız sürece, onun benzerini yapma olanağınız yoktur. Soruyu böyle oluşturarak baktığımızda, insanın hareket etme, hesap yapabilme gibi bazı özelliklerinin makine kopyasını yapmanın çok kolay olduğunu görüyoruz. İnsanın sahip olduğu bu tür becerileri, bir makine insandan daha hızlı ve hatasız bile yapabilir. Ancak tüm özellikleriyle insana benzeyen bir kopyanın hala yapılamamış olmasının nedeni barındırdığı ilkece bir yapılamazlık özelliği olabileceği gibi, insanla ilgili şu anki bilgimizin eksikliğinden kaynaklanıyor da olabilir.
Felsefe tarihine baktığımızda Kant ve ardından gelen düşünürlere göre, insanın doğadaki varlıklardan ontolojik olarak farklı olduğunu görürüz.
İnsan evrim sonucunda maymundan gelmişse bile, arada çok büyük bir sıçrama olmuş ve insan denen varlık bir yanıyla doğadan kopmuştur. Bu yanı nedeniyle de, artık doğadan yararlanarak insanın benzerini yapmak olanaklı değildir.
İnsanı yalnızca genlerine, hücrelerine ya da beyindeki merkezlerinin çalışmasına indirerek açıklamak, bu düşünürlerin gözünde insanı aşağılamaktır. Dolayısıyla hiçbir şekilde maddi bir takım parçaları biraraya getirerek insanı kurgulama olanağımız yoktur.
İnsanın hangi parçalardan oluştuğunu belirleyip bu parçaları oluşturabiliyor olsanız bile, onları biraraya getirdiğinizde oluşacak şey insan olmayacaktır. Çünkü insan, parçalarının toplamından fazla birşeydir.
Bu düşüncenin matematiksel ya da mantıksal olarak ispatı olanaksızdır. Ancak bu durum zaten bir mantık sorunu olmaktan öte, ontolojik bir ayrılıktır.
İnsan, malzemesini fiziksel evrenden almakla birlikte, tarihsel varlık alanı olarak adlandırılan, fiziksel evrenden farklı bir evrende yaşar. Dolayısıyla maddi olan varlığı bir biçimde düzenleyerek oluşturacağınız şey, asla bu tarihsel varlık alanına çıkamayacaktır.
Bu düşünürler insanın fizyolojik ve düşünsel olarak yaşadığı iki farklı dünyanın yanısıra, "aşkın dünya" adı verilen bir üçüncü dünyada da yaşadığını düşünür.
İnsanın maddi ve düşünsel tarafı bilgiye dayandığı için, benzetimi kurulabilir. Ancak bilgi konusu yapılamayan üçüncü tarafın benzetimi kurulamayacağından, yarattığınız şey insan değil, ancak "insana benzer" birşey olacaktır.
İnsanın simule edilmesi konusunda karşımıza çıkan en önemli sorunlardan biri de, bilgi meselesidir.
İnsan bilgisinin tümü açık bir bilgiyse (explicit knowledge), yani bildiğimiz herşey açık seçik formule edilebilir ve akış şeması çıkarılabilirse, bunun kopyası da yapılabilir. Ama öyle olmadığını ve insanın daima bildiğini sandığından ve farkında olduğundan fazlasını bildiğini söyleyenler de var. Bu bilgiye örtük bilgi (tacit knowledge) denir.
Örtük bilgi kodlanamaz bilgi olduğundan, herhangi bir makine diline dökülmesi oldukça güçtür. Çünkü örtük bilgiyi ne denli belirtik kılarsak kılalım, tıpkı iki gerçek sayı arasında sonsuz gerçek sayının olması gibi, insan beyninde asla belirtik kılınmamış bazı bilgiler kalacaktır.
Bir makine içinde ne varsa onu verebileceğinden, örtük bilginin tümü belirtik bilgiye çevrilmeden yapay zekanın gerçekleştirilebilmesi, ilkece olanaksız gibi görünüyor.
Eğer bilgi dediğimiz şeyin daha iyi anlaşılmasıyla birlikte örtük bilginin beyin fizyolojisi, kimyası ve yapısıyla ilgili özellikleri açıklanabilirse, insanın benzerinin yapılabileceğine dair bir umut doğabilir.
İnsanın bugün ulaştığı noktanın, yaklaşık elli bin yıllık evrimi sonucunda gerçekleşmiş olması da ayrı bir sorun olarak karşımıza çıkar. Bu açıdan baktığınızda, simule edeceğiniz yapay bir zeka, insanın elli bin yıl boyunca başından geçen yaşantıların benzetimini barındıramayacaktır. Bu durumda benzettiğimiz şey, yalnızca taklit ettiğimiz şeyle sınırlı kalacak ve asla insanın tam bir kopyası olamayacaktır. Aksi takdirde, elli bin yıl boyunca kazanılmış deneyimlerin maddi olarak taklit edilebilecek nitelikte olduğunu söylemek gerekir.
Bu noktada tüm konuştuklarımızın bilgi ve davranışsal düzeyde olduğu uyarısını da eklemek istiyorum. İnsanın belli bir davranışta bulunurken yaşadığı duyguların çok içsel birşey olduğu, sadece yaşanabileceği, başkaları tarafından hiçbir zaman bilinemeyeceği ve dolayısıyla simule edilemeyeceği gibi bir anlayış da var. Yani kıskanmak ve kıskançlık davranışı göstermek, aynı şey olmayabilir.
Eğer aynı şeydir diyorsanız, yani davranışçı bir insan anlayışınız varsa, o zaman insan gibi davranan makinelerin gün gelip inşa edilebileceğine inanabilirsiniz.
Bunun için ilkece bir engel görmüyorum. Karşılaşılacak teknolojik engeller olabilir, ama bunlar günün birinde mutlaka aşılacaktır. Eğer davranışçı bir anlayış da değilseniz, yani insanın davranışlarından farklı bir varlık olduğunu düşünüyorsanız, o zaman insanın simule edilmesinin asla mümkün olmayacağını söyleyebilirsiniz.
İnsanı tanımakla ilgili zorlukların yanısıra, insanın kopyası olacak makinenin teknolojik olarak üretimi ile ilgili zorluklar da var. İnsana ait tüm özellikler ve insanın verebileceği tüm mümkün yanıtları bilmek oldukça güç. Ancak birgün bu başarılabilirse bile, bu kez de karşımıza bu olanaklılığı teknolojik olarak makineye aktarıp aktaramayacağımız sorusu çıkacaktır.
Mikroelektroniğin bugünkü kadar gelişmediği dönemlerde, insanın simulasyonunun yapılmasının mümkün olduğu, ancak bunun için inşa edilmesi teknolojik açıdan imkansız büyüklükte bir makine gerektiği söyleniyordu. Bugün ulaştığımız noktadaysa, bu anlamdaki teknolojik zorluk aşılmış durumda. Bu nedenle, insan bilgisinin ne kadar olduğu açıklanabildiği sürece, o kadar bilgiyi taşıyabilen, kullanabilen, geliştirebilen ve yanıtlayabilen makinelerin yapılmasına ilişkin ilkece hiçbir itirazın olmaması gerekir.
Tüm bunların dışında, bence insan simule edilebilir mi sorusunun tersini de sormak gerekli.
Çünkü biz makinelerden insan yapma sorunuyla uğraşırken, diğer yandan çağımızdaki çoğu insan zaten makine haline gelmiş durumda.
Bireyselliğiyle birlikte kendine özgü davranış ve farklılıklarını yitirmiş birçok insan, önceden kestirilebilir davranışlarda bulunuyor. Bu durumda, bu insanların benzerini yapmak da gitgide kolaylaşıyor. Dolayısıyla günün birinde insanı simule etmeye gerek kalmayacak, çünkü insanlar robotlaşacak ve böylece insanla makine arasında fark kalmayacak diye de düşünülebilir.
Bu da problemin ahlaki boyutunu gösteren, çok önemli bir nokta.
İnsanın makineden kopyasını yapabilmek için, öncelikle insanı iyi bilmek gerekir. Dolayısıyla "insan gibi" bir makine yapmaktaki problemin merkezi insanı tanımaktan geçer.
İnsanı tüm özellikleriyle tanıyamadığınız sürece, onun benzerini yapma olanağınız yoktur. Soruyu böyle oluşturarak baktığımızda, insanın hareket etme, hesap yapabilme gibi bazı özelliklerinin makine kopyasını yapmanın çok kolay olduğunu görüyoruz. İnsanın sahip olduğu bu tür becerileri, bir makine insandan daha hızlı ve hatasız bile yapabilir. Ancak tüm özellikleriyle insana benzeyen bir kopyanın hala yapılamamış olmasının nedeni barındırdığı ilkece bir yapılamazlık özelliği olabileceği gibi, insanla ilgili şu anki bilgimizin eksikliğinden kaynaklanıyor da olabilir.
Felsefe tarihine baktığımızda Kant ve ardından gelen düşünürlere göre, insanın doğadaki varlıklardan ontolojik olarak farklı olduğunu görürüz.
İnsan evrim sonucunda maymundan gelmişse bile, arada çok büyük bir sıçrama olmuş ve insan denen varlık bir yanıyla doğadan kopmuştur. Bu yanı nedeniyle de, artık doğadan yararlanarak insanın benzerini yapmak olanaklı değildir.
İnsanı yalnızca genlerine, hücrelerine ya da beyindeki merkezlerinin çalışmasına indirerek açıklamak, bu düşünürlerin gözünde insanı aşağılamaktır. Dolayısıyla hiçbir şekilde maddi bir takım parçaları biraraya getirerek insanı kurgulama olanağımız yoktur.
İnsanın hangi parçalardan oluştuğunu belirleyip bu parçaları oluşturabiliyor olsanız bile, onları biraraya getirdiğinizde oluşacak şey insan olmayacaktır. Çünkü insan, parçalarının toplamından fazla birşeydir.
Bu düşüncenin matematiksel ya da mantıksal olarak ispatı olanaksızdır. Ancak bu durum zaten bir mantık sorunu olmaktan öte, ontolojik bir ayrılıktır.
İnsan, malzemesini fiziksel evrenden almakla birlikte, tarihsel varlık alanı olarak adlandırılan, fiziksel evrenden farklı bir evrende yaşar. Dolayısıyla maddi olan varlığı bir biçimde düzenleyerek oluşturacağınız şey, asla bu tarihsel varlık alanına çıkamayacaktır.
Bu düşünürler insanın fizyolojik ve düşünsel olarak yaşadığı iki farklı dünyanın yanısıra, "aşkın dünya" adı verilen bir üçüncü dünyada da yaşadığını düşünür.
İnsanın maddi ve düşünsel tarafı bilgiye dayandığı için, benzetimi kurulabilir. Ancak bilgi konusu yapılamayan üçüncü tarafın benzetimi kurulamayacağından, yarattığınız şey insan değil, ancak "insana benzer" birşey olacaktır.
İnsanın simule edilmesi konusunda karşımıza çıkan en önemli sorunlardan biri de, bilgi meselesidir.
İnsan bilgisinin tümü açık bir bilgiyse (explicit knowledge), yani bildiğimiz herşey açık seçik formule edilebilir ve akış şeması çıkarılabilirse, bunun kopyası da yapılabilir. Ama öyle olmadığını ve insanın daima bildiğini sandığından ve farkında olduğundan fazlasını bildiğini söyleyenler de var. Bu bilgiye örtük bilgi (tacit knowledge) denir.
Örtük bilgi kodlanamaz bilgi olduğundan, herhangi bir makine diline dökülmesi oldukça güçtür. Çünkü örtük bilgiyi ne denli belirtik kılarsak kılalım, tıpkı iki gerçek sayı arasında sonsuz gerçek sayının olması gibi, insan beyninde asla belirtik kılınmamış bazı bilgiler kalacaktır.
Bir makine içinde ne varsa onu verebileceğinden, örtük bilginin tümü belirtik bilgiye çevrilmeden yapay zekanın gerçekleştirilebilmesi, ilkece olanaksız gibi görünüyor.
Eğer bilgi dediğimiz şeyin daha iyi anlaşılmasıyla birlikte örtük bilginin beyin fizyolojisi, kimyası ve yapısıyla ilgili özellikleri açıklanabilirse, insanın benzerinin yapılabileceğine dair bir umut doğabilir.
İnsanın bugün ulaştığı noktanın, yaklaşık elli bin yıllık evrimi sonucunda gerçekleşmiş olması da ayrı bir sorun olarak karşımıza çıkar. Bu açıdan baktığınızda, simule edeceğiniz yapay bir zeka, insanın elli bin yıl boyunca başından geçen yaşantıların benzetimini barındıramayacaktır. Bu durumda benzettiğimiz şey, yalnızca taklit ettiğimiz şeyle sınırlı kalacak ve asla insanın tam bir kopyası olamayacaktır. Aksi takdirde, elli bin yıl boyunca kazanılmış deneyimlerin maddi olarak taklit edilebilecek nitelikte olduğunu söylemek gerekir.
Bu noktada tüm konuştuklarımızın bilgi ve davranışsal düzeyde olduğu uyarısını da eklemek istiyorum. İnsanın belli bir davranışta bulunurken yaşadığı duyguların çok içsel birşey olduğu, sadece yaşanabileceği, başkaları tarafından hiçbir zaman bilinemeyeceği ve dolayısıyla simule edilemeyeceği gibi bir anlayış da var. Yani kıskanmak ve kıskançlık davranışı göstermek, aynı şey olmayabilir.
Eğer aynı şeydir diyorsanız, yani davranışçı bir insan anlayışınız varsa, o zaman insan gibi davranan makinelerin gün gelip inşa edilebileceğine inanabilirsiniz.
Bunun için ilkece bir engel görmüyorum. Karşılaşılacak teknolojik engeller olabilir, ama bunlar günün birinde mutlaka aşılacaktır. Eğer davranışçı bir anlayış da değilseniz, yani insanın davranışlarından farklı bir varlık olduğunu düşünüyorsanız, o zaman insanın simule edilmesinin asla mümkün olmayacağını söyleyebilirsiniz.
İnsanı tanımakla ilgili zorlukların yanısıra, insanın kopyası olacak makinenin teknolojik olarak üretimi ile ilgili zorluklar da var. İnsana ait tüm özellikler ve insanın verebileceği tüm mümkün yanıtları bilmek oldukça güç. Ancak birgün bu başarılabilirse bile, bu kez de karşımıza bu olanaklılığı teknolojik olarak makineye aktarıp aktaramayacağımız sorusu çıkacaktır.
Mikroelektroniğin bugünkü kadar gelişmediği dönemlerde, insanın simulasyonunun yapılmasının mümkün olduğu, ancak bunun için inşa edilmesi teknolojik açıdan imkansız büyüklükte bir makine gerektiği söyleniyordu. Bugün ulaştığımız noktadaysa, bu anlamdaki teknolojik zorluk aşılmış durumda. Bu nedenle, insan bilgisinin ne kadar olduğu açıklanabildiği sürece, o kadar bilgiyi taşıyabilen, kullanabilen, geliştirebilen ve yanıtlayabilen makinelerin yapılmasına ilişkin ilkece hiçbir itirazın olmaması gerekir.
Tüm bunların dışında, bence insan simule edilebilir mi sorusunun tersini de sormak gerekli.
Çünkü biz makinelerden insan yapma sorunuyla uğraşırken, diğer yandan çağımızdaki çoğu insan zaten makine haline gelmiş durumda.
Bireyselliğiyle birlikte kendine özgü davranış ve farklılıklarını yitirmiş birçok insan, önceden kestirilebilir davranışlarda bulunuyor. Bu durumda, bu insanların benzerini yapmak da gitgide kolaylaşıyor. Dolayısıyla günün birinde insanı simule etmeye gerek kalmayacak, çünkü insanlar robotlaşacak ve böylece insanla makine arasında fark kalmayacak diye de düşünülebilir.
Bu da problemin ahlaki boyutunu gösteren, çok önemli bir nokta.