Psikoterapi TürLeri

ByGorkem

Moderatör
Elit Üye
Apple Sever
Katılım
30 Tem 2018
Konular
75
Mesajlar
571
Tepkime puanı
169
Puanları
2,254
Giriş
Bir profesyonelin terapi yaklaşımı veya “psikoterapötik yönelimi” therapist kadar kişisel olabilir. Çoğu terapist birçok yaklaşımı öğrenir ve sonrasında bir tanesinde uzmanlaşır. Bu eğitim terapistin kişiliği ve eğitimi gördüğü kültürel çevresiyle etkileşim halinde gelişir. Bununla birlikte, kabul edilmiş bazı yaklaşımlar bulunmaktadır ve daha fazlası da geliştirilmektedir. Yeni yaklaşımların çoğu, gerçekten yeni elementler eklemekten çok, zaten olan düşünceleri genişletirler veya yaklaşımları birbirlerine bağlarlar. Bu sebeple, psikolojide birçok yaklaşım birbirini andırır.
Ayrıca, araştırmalarla desteklenen bazı düşünceler de vardır. Bunlar etkili terapilerin hepsinde bulunana elementlerdir ve de olumlu sonuçlar almamıza yardımcı olurlar. Örneğin, terapötik ilişkinin, hangi yaklaşım olduğundan bağımsız olarak, olumlu sonuç almak için gerekli olduğu bilinmektedir. Terapistin sahip olması gereken bazı yetenekler üzerinde de anlaşılmıştır. Mesela, empatik dinleme, derin düşünme ve öğretme. Bununla birlikte danışanların terapiyi etkileyen özellikleri de vardır. Motivasyon, seans dışında da öğrendiklerini uygulama ve de zorluklardan bahsetme gibi. Ne yazık ki, psikoterapi ve insanın değişmesini araştırmak oldukça zordur. Bu yüzden, şu yaklaşım en iyi demek mümkün değildir. Araştırmalar genelde, çok sınırlı, kanıtlanabilir konulara odaklanmıştır. Bu da psikoterapistlerin çözmeye çalıştığı ikilem ve sıkıntıları çözmelerine yardımcı olamamaktadır.
Psikoterapötik yaklaşımları anlatmak için dört en büyük ve iyi tanımlanmış yaklaşımlardan bahsetmeyi seçtik. Psikodinamik, İnsancıl-Varoluşçu, Bilişsel-Davranışçı ve transpersonal.
Psikodinamik Psikoterapi
Sigmund Freud modern psikolojinin olmasa da psikoanaliz ve psikoanalitik teorinin bulucusu olarak bilinir. Onun düşüncelerinin evrimleşmesi ve başka varyasyonların da eklenmesiyle bugüne gelen teori, psikodinamik teori olarak bilinir. Nevrosis, çatışma, bağlanma, obje ilişkileri, bilinçdışı, defans mekanizmaları, id, ego, superego, güdüler, libido, transferans, karşı transferans ve birçok daha fazla terim bu yaklaşımdan çıkmıştır. Psikodinamik görüşün içindeki bazı yaklaşımlar; psikoanaliz (Sigmun Freud) Adlerian psikoterapi (Alfred Adler), Analitic psikoterapi (Carl Jung), Obje ilişkileri (Mahler, Winnicott, Fairbairn, Klein, Gutrip, Kernberg ve diğerleri) ve self psikolojidir. (Heinz Kohut)
Freud’un asıl teorisi, herkesin merkezinde bulunduğuna inandığı çatışmalardır. Bunlar, biyolojik ve sosyal yanlarımızı dengelem çalışmalarımızdan ortaya çıkar. Bu çatışmalar bilinçdışı gelişir ve davranışlarımız biz farkında olmadan etkiler. Psikodinamik terapiler, bilinçdışını, bilince çıkarmaya çalışır. Böylece danışanların, ihtiyaçları hakkında daha çok bilgiye sahip olarak bunlar üzerindeki kontrolleri artar.
Adlerian psikoterapide, danışanlar özgüven problemlerini aşmaya cesaretlendirilir. Daha derin hisler, ilişkiler geliştirip bunları sosyal olarak yararlı yerlere yönlendirmesi öğretilir. Sokratik bir diyalogla, danışanın, hatalı varsayımları, tutumları, davranışları ve hisleri düzeltilmeye çalışılır. Danışanın çabalarını sürekli olarak cesaretlendirerek, imkansız olduğu düşünülen şeylerin mümkün olduğu gösterilir. Güven, gurur ve ödüllerin artışı kişinin arzu ve işbirliğini arttırır. Terapinin amacı abartılmış kendini koruma, kendini büyütme gibi tutumları sosyal katkı sağlayacak bir hale dönüştürmektir.
Carl Jung Freud’un bir öğrencisiydi ve en son kendi teorisi olan analitic psikolojiyi geliştirmiştir. Hala bilinçdışı ve bilincin çarpışmasına odaklansa da, Freud’un teorisini genişletmiş ve kültür, mitoloji ve ruhsallığı eklemiştir. Jung’a göre, bir kişi için en önemli şey, hayat boyu süren kişiselleşme süreci ve bilinçdışı ve bilinç boyutlarını harmonisinin başarılmasıdır. Bu bir insanı bütün ve tek hale getirir.
Nesne ilişkileri terimi çocuklukta geliştirilen kişilik yapısına refer eder. Bu da gelecekte geliştireceğimiz ilişkiler için bir yol göstericidir. Psikopatoloji çocuklukta içerlenen travmatik nesne ilişkilerinin bugünkü ilişkilerde ortaya çıkmasıdır. Psikoterapi de bu zarar veren ilişkilendirme süreçlerinin çözülmesine odaklanır. Böylece olgunlaşıp, olabileceğimiz en iyi kişi olabiliriz. Self-psikoloji, Heinz Kohut’un nesne ilişkileri teorisi içindeki versiyonudur. Bu görüş, kişilerin ilişki ihtiyacını merkez alır. Bu ilişkiler gelişim için gereklidir. Bu tecrübelere, self-object ilişkileri denir. Bir çocuk yeterince pozitif tecrübe geliştirirse, güçlü bir kişilik oluşur. Kohut ayrıca empati kavramını psikoterapiye katan kişi olarak bilinir.
İnsancıl-Varoluşçu Psikoterapi
İnsancıl psikoterapi akıl, beden ve ruhu bir bütün olarak gören bir yaklaşımdır. Birçok terapötik metodu barındırır. Herbiri danışanın kendini iyilştirme yeteneğini tanır. İnsancıl terapistler, seanslarında, eşit şartlarda bir görüşme sağlamak ister. Abraham Maslow en çok tanınan teorisyen, Carl Rogers (danışan odaklı terapi) ise en çok bilinen terapisttir. Bunun dışında da birçok görüş vardır. Fritz Perls’in Gestalt terapisi gibi.
Varoluşçu psikoterapi, insancıl terapiye oldukça yakındır. Tarihsel olarak farklılıkları olsa da, bugün birçok terapist kendini insancıl-varoluşçu olarak tanıtır.
Varoluşçu psikoterapi, danışanların yapıcı metodlarla günlük problemlere yaklaşmalarını sağlamaya çalışır. Odak noktası, kişinin somut endişeleridir. Buradan yola çıkarak, kişinin inançları ve değer sistemleri keşfedilir ve bunların fiziksel, psikolojik ve de sosyo-kültürel olaylara nasıl yansıdığı araştırılır. Geçmiş, bugün ve geleceüe eşit önem verilir. Varsayımların sorgulanması ve sınırlamalarla yüzleşilmesi bu interaktif ve dinamik trpinin çok önemli bir parçasıdır. Dört varoluşsal sorun, varoluşsal mücadelenin temeli olarak görülür ve bu da psikolojik zorlanmaların kökleri olarak düşünülür: Ölüm, anlamsızlık, sorumluluk, izolasyon. Kesin çözümler yoktur ve bu sorunlarla bir şekilde barışmamız gerekir. Varoluşçu psikoterapiyle ilişkilendirilen isimlerden bazıları Rollo May, James Bugental ve Irvin Yalom’dur. Sartre ve Kierkegaard gibi isimler ise varoluşçu filozoflardır.
Bilişsel-Davranışçı Terapi
Bilişsel-Davranışçı Terapi (BDT) somut hedeflere ulaşmak için aktif teknikler kullanan pratik bir yaklaşımdır. Terapistler, düşünce paternleri ve davranışlarına bakar ve bunların nasıl oluşturulup, korunduğunu araştırır. Düşünce ve davranışın fonsiyonel bir analizi yapılır, grafikler ve aktivite raporları kullanılır. Bu şekilde günlük davranışlar daha iyi anlaşılmaya çalışılır. Bu başarılınca, danışan ve terapist bunları değiştirmek için bir plan yaparlar. Bu süreç, hedefe ulaşılana kadar tekrarlanır. Rasyonel olmayan düşünce sistemleri (otomatik düşünceler, catastrofik düşünme) bu görüşün merkezindedir.
Bu terapiye ait bazı teknikler rahatlama egzersizleri, sistematik hissizleştirme, baskınlık eğitimi ve sosyal yetenekler eğitimdir.
Tarihsel süreçte BDT Ivan Pavlov, John Watson, Joseph Wolpe, and B.F. Skinner. Skinner gibi davranışçıların araştırmalarıyla gelişmiştir. Özellikle Skinner, edimsel koşullanma teorisini geliştirerek davranışın sonuçlarının ileriki davranışları belirlediğini ortaya koymuştur. Skinner’la ilişkilendirilen, stimulus-response, positive reinforcement ve contingencies of behavior gibi terimler vardır.
Skinner gözlemlenebilir davranışlara vurgu yapmıştır. Albert Bandura (sosyal öğrenme teorisi) ve Albert Ellis, Aaron Beck, William Glasser ve Donald Meichenbaum gibi bilişsel ve bilişsel davranışçı terapistler bu görüşe duygu ve düşünce lementlerini katmışlardır.
BDT ikinci dalga davranışsal terapi olarak görülür. 1990’larda mindfulness ve kabullenme gibi kavramlar da BDT’ye girdi. Bazıları bunu köklü bir değişiklik olarak görmektedir. Çünkü BDT control ve sorunlu düşüncenin yok edilmesine odaklanan bir tekniktir fakat üçüncü dalga yaklaşım kabullenme ve devam etmeyi ortaya çıkarmıştır. Üçüncü dalga, semptomlar control etme ve azaltma çabalarını verimsiz görür ve potansiyel olarak daha da kötüleştirdiğine inanırlar. Doğu felsefesinden kabullenmeyi adapte ederek, üçüncü dalga paradoksu benimser. Bu durumda, semptomlar ancak, kabullenildikleri zaman azalmaya başlarlar. Bu üçüncü dalga terapistlerin bazıları: Steven Hayes, Kirk Strosahl, Kelly Wilson, Marsha Linehan, Jon Kabat-Zinn, Zindel Segal, Mark Williams and John Teasdale.
Transpersonal Psikoterapi
Transpersonal vea psikoruhsal psikoterapi spiratüel boyutları da içeren bir terapidir. Psychenin bir merkezi çekirdeği olduğunu düşünür. Self veya ruh kimliğin merkezi. Birçok terapötik metoddan faydalanılır. Bu şekilde danışanın geçmişten getirdiği psikolojik materyalleri, ruhsal içgörü ve tecrübeye dayandırarak çözer. Terapi hem kişiselleşme ve tamiri odak alır.
 
Geri
Üst