İlkçağ Yunan felsefesinin ikinci okulu, dini, bilimsel ve felsefi görüşleriyle seçkinleşmiş "Pythagorasçı Okul"dur. Milattan önce altıncı yüzyılın ikinci yarısında Güney İtalya'da, Kroton'da Pythagoras tarafından kurulmuş olan okul; İlkçağ Yunan felsefesinde, İyonya'da kurulmuş olan Doğu geleneği karşısında, Batı geleneğini temsil eder.
Pythagorasçı Okulun ikinci önemli özelliği, burada felsefeyi doğuran motifin değişmesidir. Buna göre, İyonya'da filozoflar, felsefeyle felsefenin kendisi için uğraşır, salt anlamak ve bilmek amacıyla felsefe yaparken, felsefenin temelinde salt teorik kaygı ya da ilgiler bulunurken, Pythagorasçılar felsefeyle salt pratik amaçlarla uğraşmışlardır. Burada amaç, anlamak ya da öğrenmekten çok, arınmak, bilgi yoluyla saflaşarak, evren ruhuyla birleşmektir. Başka bir deyişle, Pythagorasçılarda felsefenin kapsamı tümüyle değişir. Onlarda felsefe; varlığın nasıl ve neden meydana geldiği hakkında bir açıklama olmaktan çıkmıştır. Felsefe bir yaşam tarzıdır.
Pythagorasçılar için amaç; insanlara evren hakkında bilgi vermekten çok insanları kurtarmak, ve arındırmaktır.
Pythagorasçılarda, üçüncü olarak, madde yerine form, nitelik yerine nicelik, fizik yerine de matematik ön plana çıkmıştır. Buna göre, İyonyalıların maddeyi, bir şeyin kendisinden doğmuş olduğu maddi nedeni temele aldıkları yerde, Pythagorasçılar matematiksel ilkeleri temele almış ve bir şeyin yapısı, onun yerine getirmek durumunda olduğu işlev, yöneldiği amaç ortaya konduğu zaman, o şeyin açıklanmış olacağını kabul etmişlerdir.
Pythagorasçı Okul, öncelikle, ilk olarak dini bir çerçeve içinde ifade edip, daha sonra felsefi bir düzeye yükselttiği ruh göçü anlayışıyla tanınmıştır. Buna göre, insan varlığı, biri ruh, diğeri beden olmak üzere, iki farklı bileşenden meydana gelmektedir. Bunlardan ruh temel bileşen olup, insanın gerçek özünü meydana getirir. Bundan dolayı, bedenin yok olup gittiği yerde, asıl gerçeklik olan ruh, ölümsüzdür ve bedenden bağımsız bir varlığa sahiptir. İnsanın mutluluğunun temelde ruhta aranması gerektiğini ifade eden Pythagorasçı görüşe göre, bedenle olan ilişkisi ruhun asıl özünü bozup kirletir. Ruh, bedenle olan ilişkisine, bu dünyada yaptığı iyilik ya da kötülüklere bağlı olarak, mutlak ölümsüzlüğe erişinceye, tanrısal alana yükselinceye kadar bir doğuş çarkı içinde olur ve insanın ölümünden sonra, değer bakımından kendisinden daha yüksek ya da aşağı varlıkların bedenlerine göçer.