Rabindranath Tagore Şiirleri

Katılım
13 Haz 2018
Konular
1,093
Mesajlar
5,090
Çözümler
1
Daha fazla  
Tepkime puanı
4,328
Puanları
2,599
Yaş
39
Konum
Türkiye
Adım
Öznur
Cinsiyet
Kadın
Cihaz
iPhone 11
RABİNDRANATH TAGORE(1861 - 1941)

Hindistanın en büyük şairlerinden Kalkütada doğmuştur. İlk öğrenimini Hindistanda yaptıktan sonra, hukuk öğrenimi için İngiltere ye gitmiştir. Bengale döndükten sonra gazeteciliğe başlamış, 1901 yılından sonra Kalkütada özel bir okul kurmuştur. Bir taraftan da şiirler yazmağa başlamış ve 1913 yılında Nobel armağanını kazanmıştır. Bu armağandan kazandığı para ile özel okulunu, büyük bir kültür müessesesi haline getirmiştir.İyi bir dünya özlemi ile dolu yazılarının, şiirlerinin pek çoğu Türkçeye çevrilmiştir. Türkçeye çevrilen eserlerinin başlıcaları şunlardır: Bahçıvan, Meyve zamanı, Yurt ve Dünya, Bir Dosta Mektuplar.
 
ANLAT BANA ESİR ( İLAHİ)


"Anlat bana, esir, seni bağlayan kimdi?"

Esir, "Efendimdi", dedi. "Servet ve iktidarda dünya yüzünde herkese üstün
olabileceğimi sandım ve hükümdarıma ait olan paraları kendi hazine odamda
biriktirdim. Uyku bastırınca, efendime hazırlanan yatağa uzandım; uyanınca
kendimi kendi hazine odamda mahpus buldum".

“Söyle bana esir, bu kırılmaz zinciri kim döğdü?"

Mahpus, "bu zinciri ben kendi ellerimle döğdüm" dedi, "yenilmez kuvvetimin
bana rahat bir serbestlik vererek, alemi tutsak edebileceğini sandım.
Böylece muazzam ateşler ve insafsız, sert vuruşlarla bu zincir üzerinde gece
gündüz çalıştım. Halkalar tamam ve kırıl
 
ATEŞ BÖCEKLERİ


Hayallerim,
Canlı ışık lekecikleri,
Karanlıkta gözkırpıştıran
Ateş böcekleridir.

O dikkati çekmeyen,
Sesleri, yol kıyısı hercailerinin
Mırıldanır bu gelişigüzel çizgilerde.

Zihnin uykulu karanlık mağaraları içinde,
Rüyalar
Günün kervanından dökülen parçalarla,
Yuvalarını yaparlar.

Bahar, geleceğin meyveleri için değil
Fakat bir anın kaprisi için
Çiçeklerin petallerini saçar.

Neş'e kımıltısız yerin zincirinden kurtulmuş
Sayısız yapraklara doğru
Koşar ve dans eder
Bir gün için havada.

Hiçbir önem taşımayan kelimelerim
Zamanın dalgaları üstünde hafifçe dans edebilirler,
Mana ile ağırlaştıkları zaman dibe çökerler.

Zihnin derinliklerinde güveler
İnce kanatlarını büyütürler;
Ve veda ederek uçuşurlar,
Gün batımı göğünde.

Kelebek ayları değil, fakat an'ları sayar
ve yeter zamana sahiptir.

Benim düşüncelerim, kıvılcımlar gibi, kanatlanmış
Sürprizler üzerinde giderler,
Tek bir gülüş taşıyarak.
Agaç sevgi ile bakar kendi güzel gölgesine
Buna rağmen onu hiçbir vakit kucaklıyamaz.

İzin ver, güneş ışığı gibi, aşkım seni sarsın
Ve yine de aydınlık özgürlügü versin sana.

Renklendirilmiş kabarcıklardır günler,
Dipsiz gecenin yüzüne çıkan,

Hatırlamanı istemek için armağanlarım çok küçüktür;
Ve bunun için
Onları sen hatırlamalısın.

Çıkart, at ismimi armağandan;
Bir yük olacaksa,
Ancak şarkım kalsın.

Nisan, bir çocuk gibi,
Çiçeklerle tozlar üzerine hiyogralifler yazıyor.
Onları siliyor ve unutuyor.

Hatıra, rahibe, hali öldürüyor,
Ve onun kalbini ölü geçmişin türbesine sunuyor.

Mabedin kasvetli heybetinden
Çocuklar tozda oynamak için dışarı koşuyorlar,
Tanrı onların oyununu seyre dalıyor,
Ve rahibi unutuyor.

Zihnim, düşüncelerinin akışında
Birdenbire yanan bir ışık gibi çalışmaya başlar,
Asla tekrarlanmıyan akıcı notasıyle bir küçük ırmak gibi.

Dağda, sessizlik kendi yüksekliğini bulmak için
kabarmaktadır,
Gölde, hareket kendi derinliğini tahayyül etmek için
hareketsizleşir.

Veda eden gecenin
Sabahın kapalı gözlerine kondurduğu öpücük
Şafak yıldızında parlıyor.

Ey bakire, senin güzelliğin bir meyve gibidir,
Henüz olgunlasmamış ve açılmamış bir sırla dopdolu.

Onun anısını yitiren acı
Kuş seslerinden uzak,
Fakat yalnız ağustosböceğinin ıslığının duyulduğu sessiz karanlık saatler gibidir.

Gerilik onun öldüren bir pençe ile gerçeği elinde güvenle
tutmaya çalışır.
Zayıf bir lambayı canlandırmayı arzulayarak uzun gece
bütün yıldızlarını ışıklandırır.

Hernekadar O
Dünyayı
-Gelini-
Kollarında tutuyorsa da,
Gök,
Sonsuzluğa kadar
Uzaktadır.

Tanrı, dostlar arar ve sevgi diler,
Şeytan, eserler arar ve itaat ister.

Toprak hizmetine karşılık
Ağacı kendisine bağlar,
Gök ise hiçbir şey istemez
Ve onu özgür kılar.

Çocuk, tarihin tozu ile aydınlanmış
Yaşı bilinmiyen zamanın gizliliği içersinde
Edebi olarak oturmaktadır.

Uzakta olan O,
sabahleyin bana geldi,
Işık tarafından alınıp götürüldüğünde daha da yakınlaştı.

Beyaz ve pembe zakkumlar buluştular
Ve, ayrı lehçelerde neş'e ile eğlendiler.

Sessizlik
Kendi kirlerini
Süpürüp yürüyünce
Fırtına olur.
 
ATEŞ BÖCEKLERİ -2-


Geçici ışıklar ve gölgeler
ve bulutlardan oyuncakları arasında,
Şuracıkta, göksel bir çocuk gülümsüyor.

Meltem Lotüs'e fısıldar:
"Senin sırrın nedir?"
"Ben kendimim" diye cevap verir Lotüs,
"Onu çal ve ortaklıktan kaybolayım!"

Fırtınanın bağımsızlığı
ve ağaç gövdesinin bağlılığı,
Dalları sallama dansında elele vermişler.

Yaseminin, güneşe aşkı hecelemesi,
çiçekleridir.

Zalim, özgürlüğü yok etmek için
özgürlüğünü ilan eder,
ve hala onu kendisi için saklar.

Tanrılar,
Cennetlerinden bıkmış,
İnsana imrenirler.

Bulutlar, bahar içinde tepeler;
Tepeler, taş içinde bulutlar,
Zamanın rüyası içinde fantezi.

tanrı mabedinin aşkla kurulmasını bekler;
İnsanlar taşları getirirler.

Şarkımda Tanrıya dokunuyorum:
Tepe şelalesi nasıl uzaktaki denize dokunuyorsa!

Işık, renklerin hazinesini
bulutların düşmanlğından alır.

Kalbim, bugün, geçmiş gecenin gözyaşlarına gülümser,
Yağmur dindikten sonra parlayan
Islak bir ağaç gibi.

Hayatımı meyvelendiren ağaçlara teşekkür ettim,
Fakat, onu ebediyen yeşil tutan çimeni unuttum.

İkincisiz birin anlamı yoktur,
diğer bir onu gerçek kılar.

Kendi ayrılıklarını bütün ile harmoni yapan
şefkatli güzel için hayatın hataları feryad ederler.

Onlar yıkılmış yuva için teşekkür beklerler -
Çünkü kafesleri şekilli ve korunmaktadır.

Aşkta, sana senin değerin diye, bitmeyen
borcumu ödüyorum.

Suların toplandığı havuz şarkılarını,
zambaklar şeklinde karanlığından gönderir
ve güneş, onlar güzeldir, der.

Bu arz üzerinde tomurcuklanan ilk çiçek,
doğmamış şarkıya bir çağrı idi.

Şafak-halk ktlesi - renkli çiçek - solar,
ve sonra sade ışık - meyve Güneş görünür.

Kendi hikmetinden şüphelenen pazu
feryat ederek sesi bastırır.

Rüzgar, onu yalnız uçurmak için,
fırtına haline girerek alevi tutmaya çalışır.

Hayatın oyunu hızlıdır,
hayatın oyuncakları biri diğerinin
ardından düerler
ve unutulurlar.

Benim çiçeğim, bir aptalın düğme deliğinde
cennetini arzulama.

Çok geç yükseldin, benim büyüyen ay'ım,
Fakat, benim gece kuşum seni selamlamak için
hala uyanıktır.

karanlık, sessizlik içersinde,
sergüzeştci ışığın kucağına dönmesini bekleyen,
perde ile örtülmüş bir gelindir.

agaçlar, dinliyen cennet ile
dünyanın konuşmak için
sarfettiği sonsuz gayrettir.

Kendikendime düşündüğüm zaman
benliğimin yükü hafifler.

Zayıf korkunç olabilir,
zira kuvvetli görünebilmek için
çok cür'etkar olur.

Cennetin rüzgarı esiyor,
demir ümitsizlikle çamura sarılıyor,
ve kayığım göğsünü zincire vuruyor.

Ölümün ruhu tek,
hayatın ki ise çoktur,
Tanrı ölünce din bir olur.

Göğün mavisi arzın yeşilini özler,
hir ikisi arasında rüzgar feryat eder,
"Heyhat!",
Günün ızdırabı kendi öz ihtişamı ile sarılmış,
geceleyin yıldızlar arasında parıldar.

Yıldızlar sessiz bir huşu ile
asla dokunulmıyacak yalnızlık içinde
bakire gecenin etrafında toplanırlar.

bulut altın parıltılarının hepsini
veda eden güneşe verir
ve yükselen ayı solgun gülümsemeyle selamlar
.
 
BAHÇEVAN - 1-


Huzursuzum. Uzak uzak şeylerin susuzluğu var bende.

Ruhum loş uzakların eteğinden tutmak iştiyakiyle çırpınıyor.

Ey büyük Öte, ey flütünün tiz çağırışları.

Uçacak kanatlarım olmadığını ve burada bu noktada ebediyen kalmağa

mecbur bulunduğumu unutuyorum.

Uyanık ve istekliyim. Garip bir ülkede bir yabancıyım.

Sesin nefesin bana imkansız ümidi fısıldayarak ulaşıyor.

Dilin, kalbime tıpkı kendisi gibi aşinadır.

Ey Öte’yi arıyan, ey flütünün tiz çağırışları.

Yolu bilmediğimi ve kanatlı atım olmadığını unutuyor,

ebediyen unutuyorum.

Tedirginim. Kalbimin içinde bir gezginim.

Uzayan saatlerin güneşli sisinde, semanın mavilikleri içinde

hayalin en engin şekiller alır.

Ey en uzak son, ey flütünün tiz çağırışları.

Yalnız başına oturduğum evin her tarafındaki kapılarının

kapalı olduğunu unutuyor, ebediyen unutuyorum.
 
BAHÇEVAN - 2-


Olduğun gibi gel. Tuvalet, süsünle gecikme.

Taralı saçların çözülmüş, saçlarını ayırdığın çizgi düz değil,

korsanın kurdelesi daha bağlanmamış ise, aldırma.

Olduğun gibi gel, süsünle gecikme.

Çimenlerin üzerinden hızlı adımlarla gel.

Şebnemlerden ayakların birbirine dolansa, ayak bileklerindeki

halhallerin sesi azalsa, gerdanlığından inciler düşse

kaybolsa bile aldırma.

Çimenlerin üzerinden hızlı adımlarla gel.

Göğü saran bulutları görüyor musun?

Uzaktaki nehir boyundan yabani kuş sürüleri havalanıyor,

çimenlerin üzerinden rüzgar kasırgaları hızlanıyor.

Ürken sürüler, köydeki ağıllarına koşuyorlar.

Göğü saran bulutları görüyor musun?

Tuvalet lambanı boşuna yakıyorsun, rüzgarda ürperir ve söner.

Kaşlarına lamba isinin sürülmediğini kim bilebilir?

Zira gözlerin yağmur bulutlarından daha karadır.

Tuvalet lambanı boşuna yakıyorsun. Bak söndü.

Olduğun gibi gel. Tuvaletinle, süsünle gecikme.

Çelenk daha örülmemiş ise, ne çıkar, bilek zinciri bağlanmamış ise,

Kalsın.

Gök bulutlarla doludur. Geç oldu.

Olduğun gibi gel, süsünle gecikme.
 
BENİ BAĞIŞLA SENİ SEVİYORUM


Beni bağışla Aşkım,
aşkımı hoşgör artık
Beni hoşgör, beni bağışla,
Seni seviyorum.

Yolsuz yordamsız bir kuş gibi öksendeyim
Yüreğim tir tir, örtüsünden kurtulmuş
Şimdi yoksul, şimdi çırılçıplak, şimdi soyunuk
Acını esirgeme benden,
ko sarınsın yüreğim
Ko giyinsin, ko kuşansın,
ko örtünsün.
Sonra
beni bağışla Aşkım,
beni hoş gör,
Seni Seviyorum.

Eğer bir lokmacık bile sevemezsen beni,
Hiç mi hiç sevemezsen eğer
Acımı bağışla, beni hoşgör,
Seni seviyorum.

Bana öyle eğri bakma, ırak durma ellerden
De, kuytuma çekilirim,
de karanlığa kavuşurum
Sımsıkı tutarım ellerimle utancımı
Sarıp sarmalarım, dürüp bükerim
O an yüzün eğ benden Aşkım,
kaçır benden
Beni hoşgör, beni bağışla,
Seni seviyorum

Gün gelir, hayalin erişir karanlık yiter
Meyil verirsin bana, gün gelir
Şimdi çaresizim, yalnızım,
kolum kanadım kırık
Beni bağışla Aşkım,
beni hoşgör,
Seni seviyorum

Seni seviyorum,
yüreğim mutluluk selinde
Kapıp koyveriyor kendini gurbetlere varıyor
Gülme bu korkulu gidişime,
Gülme bağışla Aşkım
Beni bağışla, beni hoşgör,
Seni seviyorum.
 
BENİ BU YERYÜZÜNDE


Beni hep severler bu yeryüzünde
Severler, tutarlar elimden beni korurlar.

Sen başkasın aşkım, Sen onlar değilsin
Sen büyüksün, yücelten büyüten aşkındır
Sensin beni özgür tutan onlar değil.

'Ya unutursa...' derler, 'Ya unutursa bizi'
'Bir unutursa bizi...'derler, yakamdan düşmezler
Bunu yapmazlar bir türlü, beni bırakmazlar.

An geçer bir dolu, gün geçer ay geçer
Geçen geçer ardı sıra, bir sen geçmezsin

Adın yok dudaklarımda, seni çağırmıyorum
Seni yüreğimden söküp atıyorum usulca.

Bir bakıyorum aşkın bekliyor eşikte
Aşkın elpençe divan durmuş
Bir bakıyorum aşkımı bekliyor
 
BENİM GÖLÜME GEL TESTİNİ DOLDURACAK


Ben hep ayaktayım seni bekliyorum
Benim gölüme gel testini dolduracaksan
Göreceksin sularım ayaklarını öpecek
Aşkımı anlatacak, göreceksin
Bu gölgesi kumlara vuran yağmur bulutudur.
Siyah zülfün üstüne kaşın, gözün üstüne
Bu bir tutamlık yağmur bulutudur vuran
Ben hep ayaktayım seni gözlüyorum
Benim gölüme gel testini dolduracaksan
Tüm bayırı yaban çiçekleri sardı
Taze çime otur, yüzüne peçeni vurma
Sularım seni bekliyor bakıp düşe dalacaksan
Ben hep ayaktayım seni bekliyorum
 
BİR ÖPÜYORSUN AĞZIN ŞARAPLAŞIYOR


Aç kapını aç - sabahın eri girsin
Bu ıtır kokusunu kaldır yüreğimi dağlıyor
Aç kapını aç - bırak yakamı gideyim
Yeter bunca öptüğün
Bunca sarıldığın yeter
Bir öpüyorsun ağzın şaraplaşıyor
Eriyip kendimi yitiriyorum

Aç kapını aç - bırak yakamı gideyim
Geri ver beni - herşey senin olsun
Senin olsun - özgür kıl yüreğimi
 
ÇAĞIRIŞ


Onu aramakla çok dolaştım,
Birtek seni çağırabilir...
O, kadın lambasını yüzüme kaldırdı
Ve bana bilinmiş oldu....

Sen o semavi kıvılcımsın
Ey taktis olunmuş tek varlık
Cennet haberini sen getirdin
Bu dünyevi eve...

Senin uzak adımlarının sesi için
Ey gizli dost...
Sessiz bekleyiş içinde uyanığım
Bahçemdeki tenha köşkün içinde.

Lambam ateşini arzuluyor,
Lirim parmak dokunuşunu hayal ediyor.
Benim aç arzum yıldızlara bakıyor
Seninle birleşmek için
Uykusuz ızdırapta rüya görüyorum.

Beni çağıracağın anı
Kalbimle biliyorum
Benim şarkım tam değildir
Senin dokunuşun olmaksızın.
Ah! ... Neredesin sen, Ah Kadın! ...
Ufukların gerisinde sessizce oturan! ...

İlah Siva'nın gürlemesinden
Sen aydınlatıcı şuleyi getir
Siyah kara gözlerinde
Kesif bulutlardaki ateşi tutuştur.
Kalbimdeki
Sağnaklari dökülüşe istekli
Oh! ... Benliğimi al! .
 
İZİN VER (İLAHİ)


İzin ver, yanıbaşına bir an oturayım. Elindeki işleri daha sonra
bitirirsin.

Yüzünü görmesem gönlümün ne rahatı ne huzuru kalır;
işim sahilsiz bir çalışma deryasında ucu bulunmaz bir didinme olur.

Bugün yaz mevsimi iç çekişleri ve fısıltıları ile penceremdedir
ve çiçeklenen bahçemin sarayında, arılar ozanlıklarını deniyorlar.

Şimdi seninle karşılıklı sükun içinde oturup,
Bu sessiz ve coşkun huzurda hayata bağlılık türküsünü söylemenin zamanıdır.
 
JVAN DEVATA


Varlığımın sahibi
Arzun
Bende itman bulmuş oldu mu?
Günler!...
Hizmet etmeksizin
Geçip gittiler......
Ve Geceler aşksız
Çiçekler
Tozlar üzerine düştüler.
Ve
Senin kabulün için
Toplanmamışlardır.
Harp'ın telleri
Senin ellerinle
Gerildiler.....
Gevşediler
Ve
Notlarını kaybettiler.
Senin bahçenin gölgesinde
Uyudum.
Senin çiçeklerini sulamayı
Unuttum.
Zaman sona erdi mi?
Sevgilim
Bu oyunun sonuna
Ulaştık mı?
Müsaade et!
Aşk tağzeliği için
Sabah gelsin.....
Müsaade et!
Yeni hayatın düğümü
Bizim evlilik bağında
Bağlansın.
 
KAPINA TÜRKÜCÜ GELDİM


Her buyuruşunda türkü çağırmamı
Yüreğim uçarı bir kuş gibi yüceliyor
Gözlerim yaş içinde yüzüne bakıyorum.
Ne varsa gelmiş geçmiş evrende
Hepsi bir düzlükte ezgileniyor
Kuşların deniz maviliğindeki kanat açımında
Öyle kıvanıp göneniyorum.

Türkünü ben çağırıyorum.Sen hoşnutsun
Kapına türkücü geldim- biliyorum.

Evrene uzanmış ezginin kanat ucundan
Gelip gelip ayaklarına dokunuyorum.

Çağırıyorum ya türkünü - hoşnut kalasın
Ben kendim yitiyorum.
 
KOLUNDA SEPETÇİK,YOLUN NERE?


Pazar dağılmış- akşam dağlardan iniyor
Kolunda sepetin- nereye koşuyorsun
Dönen döndü yollar ıssızlaştı
Ay vurdu köyde ağaçların üstüne
Yaban ördekleri bataklığa çekildiler
Dindi kayıkları çağıran seslerin yankıları
Akşam dağlardan indi- pazar dağıldı
Uyku bulutlarla yeryüzünü sarıyor
Tek ses yok bambu yapraklarında
Kara kargalar yuvalarında sinik
Irgatlar döneli hani oldu tarlalardan
Büyük avluda döşeklerini yayıyorlar.

Akşam dağlardan indi- pazar dağıldı
Kolunda sepetçik- yolun nere
 
ODUR O (İLAHİ)


Odur o, derin ve gizli dokunuşlarıyla varlığımı uyandıran,
o en içten olandır.

Odur o, altın ve gümüşten, mavi ve yeşilden uçucu renkleriyle
bu maya ağını ören, temasiyle beni kendimden geçiren,
ayaklarımı, elbisesinin katları arasından gösteren odur.

Günler gelir, asırlar geçer ve gönlümü pek çok isim ve şekil,
pek çok sevinç ve kederin neş’esiyle dolduran hep odu
 
OYUN


Kurtulduk dostlarım, çalışma korkusundan
Çalışmak oyundur biliriz çünkü
yaşam oyunu
Oyundur, vuruşmak, döğüşmek
yaşam ölüm arası
Oyundur, ışığın gülüşünde parlayan
sonsuz gönül içre
rüzgarda kükreyen
ve kabaran denizde.
 
SENİ, YALNIZ SENİ


Seni-yalnız seni der yüregim
Yalnız seni-yalnız seni-yalnız seni
Günümde gecemde nice tutkularım
Seni der yalnız seni-yalnız seni-yalnız seni
Bir ışık dileği şavklanır karanlıklarda
Derininden derininden seslenir bilincin
Seni der-yalnız seni-yalnız seni
Nasıl çarparsa vargücüyle karayel
Durgunluğa suskunluğu son diye
Öyle carpar aşkına başkaldırışım
Öyle çarpar-öyle ses verir acılı:
Yalnız seni der-yalnız seni yalnız seni
Yalnız..
 
SON İLKBAHAR


Gün sona ermeden önce
Benim bu arzumu yerine getirmelisin
Yalnız bir defa için,
Bahar çiçeklerini
Beraberce toplamağa gidelim.
Senin bahçene
İlkbahar ayları
Tekrar tekrar gelecekler.
Yalnız seninle eğlenmek için
Dua ediyorum.
Günlerim!...
Boşuna geçip gittiler
Onları ihmal ettim.
Ansızın bugün
İkindi aydınlığında
Gözlerimin
Seninkilerle buluştukları anda
Daha fazla zamanın
Olmadığını anladım.
Bunun içindir ki
Bir hasis gibi
Belki de,
En son baharımın günlerini
Büyük bir sabırsızlıkla
Saymaktayım.
Ey sevgili!...
Korkma!
Senin çiçekli bahçelerinde
Uzun zaman duracak değilim
Ve
Ne bugünün sonunda
Ne de veda anında
Ardıma dönüp bakacağım.
Onlarda gözyaşı görmeği bekliyecek
Gözlerimi seninkilere çevirip
Bakmıyacağım
Gül sevdiceğim!...
Tatlı kahkahalarla gül....
Ve sonra
Sincabın ardından
Onu korkutmak için koş.
Kulaklarına
Unutulmuş hatıraları
Fısıldamayacağım
Ve seni
Acele yolunda
Durdurmayacağım.
 
TÜRKÜ


Dünya uyuyunca gelirim kapına,
yıldızlar sessiz ve korkarım türkü çağırmaya.
Bekler ve gözlerim, gölgen geçinceye dek
gecenin balkonunda.
Ve dönerim dopdolu bir yürekle.
Derken sabahleyin türkü söylerim yol kıyısında.
Bahçede çiçekler cevap verirler ve sabah havası dinler.
Yolcular ansızın durup, bakarlar yüzüme,
sanki seslenmişim isimleriyle.
 
Geri
Üst