Sokö (Sokak Köpeği)
Sokö, melez bir ırktır. Diğer köpek ırkları gibi saf bir ırk değildir, yine de ortak özellikleri bir başlık altında toplanabilecek kadar benzer görünüş olmasa da, kişilik özellikleri sergileyebilir. Bu yüzden ve evimizdeki birçok köpeğin bu ırk başlığı altında toplanabileceği mantığına dayanarak Türk Sokak Köpeği diye adlandırdığımız Çomar'ı köpek ırkları listemize aldık.
Neler Yapar?
Sokaklar sadece biz insanlara ait değil. Toplumsal hayatta caddeleri, yürüdüğümüz sokakları, canlı cansız pek çok varlık ile paylaşırız. Sokakları paylaştığımız canlılardan biri sokak köpekleri.
Adı üstünde, sokak köpekleri sokağa ait. Dünyamızda sahipsiz bir şey olmadığı için, sokak köpeklerine de sokaklar sahiplik ediyor. İnsan sahipli hemcinslerinden daha özgür sokak köpekleri.
Bir isim kaydına girmemekle, daha köpekler. Kendi toplumsal hayatları, hatta düzenleri var. İnsanların verdiği bir adı olan köpeğe köpek demek her zaman uygun düşmez. Fino, karabaş, kaplan, cesur ve benzeri demek gerekir. Oysa sokak köpeği, her yerde ve her zaman, adıyla ve sanıyla kendisidir, sadece köpektir, köpek bilinir.
Köpek, kimi insanların konuşma dilinde, hatta yazılarda, birbirine aşağılama benzetmesinde kullanılır. Niçin? Özgürlüğü kıskanıldığı için mi? Tasma takmadığı için mi? Sokağa çıkma yasaklarına uymadığı için mi? Makam mevki ve ünvan sahiplerini görmezden gelip selam durmadığı için mi? Nüfus sayımına gelmediği, nüfus cüzdanı taşımadığı ve ehliyet almadığı için mi? Diploma, makam mevki, servet saman peşinde koşmadığı için mi? Sokakta doğurup, ilaç kullanmadığı için mi? Nüfus planlamasına uymadığı ve kontrol hapını yutmadığı için mi?
Sokak köpekleri, zaman zaman insan ilgisine uğradıkça inlemiş; başına buyruk diye, bizim tarihimizde, İstanbul'da sürgünlere uğramış.
Dünya tarihinde, köpeğin totemleştirilip heykelinin tapınaklara konduğunu okuyoruz. Kurt cinsinden evcilleştirildiği söylenen köpeğin, en eski evcilleştirilme bölgesi, eski Mısır. Eski Mısırlılar köpeği kutsal saymış ve mumyalamış. On iki hayvan adı bulunan eski Ortaasya Türk takviminde, yıllardan birinin adı, it, yani köpek.
Dede Korkut kitabında köpek, dost ve kılavuz.
Dinler tarihinde, Roma dönemine rastlayan yedi uyurlar olayında, Kıtmır ismindeki köpek meşhurdur.
Tarım ve hayvancılıkla uğraşanların en yakın arkadaşı ve çobanların yoldaşı köpek, şehirlerimizdeki pek çok sokakta, çocukların canlı oyuncağı. Sokak köpekleri olmasa, büyük şehirlerde çocuklar, evcil hayvan deyiminden belki bir şey anlamayacak hani, diğer evcil hayvanları evlerde değil, ancak resimlerde görmesi gibi.
Şehirlerde sokakları tercih etmesi, kimi köpeklerin kırların özgürlüğünü unutamaması yüzünden mi acaba?
Sokak köpekleri de yaşam derdinde; ya zehirleniyor ya da kafeslere tıkılıyorlar. Yeni yasanın 'Kısırlaştır, aşıla, küpele, bırak' maddesi henüz hayata tam anlamıyla geçirilemedi. Onlara sahip çıkanlar ise çoğu zaman gönüllüler.
Gelişmiş ülkelerde sokak hayvanı diye bir şey yok, tüm hayvanlar kayıtlı, yani sahipli oluyor. Ama hali hazırda Türkiye şartlarında bundan söz etmek biraz zor.
Tarihçesi
İstanbul'un sokak köpeklerinin de bir tarihi var. Osmanlı İmparatorluğu'nda dokunulmazlıkları olan sokak köpekleri kartpostalların değişmez figürleriydiler. 1865'te toplatılıp Hayırsız Ada'ya gönderilen köpekler, büyük bir İstanbul yangını çıkması üzerine geri getirildiler.
"Hayatımda hiç bu kadar mahzun bakışlı ve kalbi kırık sokak köpekleri görmedim." (Mark Twain, İstanbul ziyareti 1867/ Ümit Sinan Topçuoğlu'nun kitabından.)
Topçuoğlu'nun bulgularına göre köpeklerin İstanbul'a Türklerle geldiği kabul ediliyor. Bizans'ta kedi hakimiyeti varmış. Eski çağlarda İstanbullular'ın kafasında şöyle bir inanış yer ediyor:
"Köpekler bu şehirden giderse, Türkler de gider!"
19. Yüzyıl sonuna kadar köpekler İstanbul'un yaşayan simgeleri olarak kabul ediliyor. Eski İstanbul kartpostallarındaki köpekli fotoğrafların fazlalığı bunun kanıtı olarak gösteriliyor.
Köpek katliamları Batılılaşma hareketleriyle birlikte başlıyor.
Köpek toplama harekatı
İstanbul'da köpeklerin başı ilk kez bir İngiliz turist yüzünden belaya giriyor. Galata'da gece yarısı bastonuyla köpeklerden korunmak isteyen yabancı, köpeklerin hücumuna uğruyor. Kaçarken yüksek bir duvardan düşüp ölüyor. Majestelerinin hükümeti Osmanlı'ya ültimatom veriyor. Sultan 2. Mahmut da kararını açıklıyor.
- Sokak köpekleri tez elden toplana, teknelere konula ve Hayırsız Ada'ya bırakıla...
Operasyon başlıyor. Halk, köpekleri bırakın diye haykırıyor. Yeniçeri Ocağı'nı dağıtan 2. Mahmut kararını geri alıyor.
İkinci büyük köpek toplama harekatı Sultan Abdülaziz devrinde yaşanıyor. Köpekler toplanıyor, teknelere konulup Hayırsız Ada'ya bırakılıyor. Bu operasyonla eş zamanlı olarak 1865 eylülünde büyük İstanbul yangınlarından biri başlamasın mı? Beyazıt'tan Gedikpaşa'ya kadar evler konaklar kömür oluyor. Halk anında bu felaketin gerekçesini buluyor:
-Köpekleri topladınız, Allah da cezanızı verdi! Köpekler olsaydı önceden haber verirlerdi.
Tekneler yeniden Hayırsız Ada'ya gidiyor, köpekleri yükleyip İstanbul'a geri getiriyor.
Köpek dostu Abdülhamit
Padişah 2. Abdülhamit döneminde İstanbul köpekleri en rahat dönemlerini yaşıyorlar. Köpeklerle uğraşmıyor, kuduzla uğraşıyor. Fransa'ya Pastör Enstitüsü'ne heyet göndererek, 10 bin altın bağışlıyor. Dünyadaki üçüncü Kuduz Enstitüsü'nü İstanbul'da kurulmasını sağlıyor.
Bu dönemde Mavroyani Paşa'nın araştırması "Sokak Köpekleri" ismiyle kitap haline geliyor. Paşa o tarihlerde kuduz vakası görülmemesini şöyle açıklıyor:
"Serbest çiftleşme, sokak köpeklerinde doğal aşı yerine geçiyor!"
Hürriyet geliyor, zürriyet gidiyor
1908'de Abdülhamit devriliyor. Memlekete "hürriyet" geliyor. Abdülhamit'in bütün değerleriyle birlikte sokak köpekleri de yeni rejimin hışmına uğruyor. Talat Paşa'nın Dahiliye Nazırı olarak görev yaptığı 1910'da İstanbul'un tarihindeki en büyük köpek itlaf kampanyası başlatılıyor. Köpek toplama ekipleri özel dev kerpetenlerle hayvanları neresinden yakalarlarsa orasından tutuyorlar. Yine özel köpek toplama arabaları aracılığıyla Tophane'ye getiriliyorlar. Oradan da Hayırsız Ada'ya sürgün ediliyorlar. Bu sefer kesin gidiş yapılıyor. Bir daha geri dönmüyorlar.
İstanbul'a gelen Sem isimli bir Fransız çizer, Hayırsız Ada'ya gidip köpekleri görüyor. Köpekler Adası başlıklı yazısı Fransa'da Le Journal adlı dergide yayınlanıyor.
Servet-i Fünun adlı dergide "Karabatak" takma adlı bir yazarın kaleminden ve onun fotoğraflarından bu dram Türk basınına da yansıtılıyor.
Fakat o yıllarda halktaki köpek sevgisi yüzünden sürgün köpeklere her gün sandalla yiyecek gönderiliyor. Başlarına da iki personel atanıyor.
O yıllarda köpekleri seven halk sürgün köpeklere her gün sandalla yiyecek götürüyor. Ancak her geçen gün modern yaşamda bu zavallı hayvanlara uygulanan vahşet artıyor. İstanbul Belediye Başkanlarından Cemil Topuzlu anılarında "30 bin köpek öldürttüğünü" iftiharla anlatıyor. "AIDS Allah'ın eşcinsellere verdiği cezadır." diyebilen Bedrettin Dalan 1987 yılında Milliyet Gazetesi'ne verdiği ilanla "25 adet komple köpek itlaf aracı satın alacağını" açıklıyor.
Sokak köpekleri hep gündemdedir. Daima onlardan hiç hoşlanmayan kesim vardır.
Sokak köpeklerinin hiçbiri kaldırıma pislemez, mutlaka bir ağaç, çalı dibi bulurlar ve sonradan kendi pisliklerini örterler.
Son günlerde, hayvan hakları, sokak köpekleri ve kuduz hastalığı, birbirini çağrıştıran kavramlar haline geldi.
Hayvan haklarının korunması, toplumlar için bir çeşit uygarlık göstergesidir. Sokaklarda başıboş köpeklerin dolaşması, kuduz hastalığının insan sağlığını tehdit etmesi ise gelişmekte olan toplulukların önemli bir sorunudur.
Kuduz hastalığı yalnız köpeklere has değildir. Bu konuda köpeklere haksızlık edildiği söylenebilir. Hastalık, insan dahil tüm memeli hayvanlarda görülür. Yabani memeli hayvanlar ve sokak köpekleri gereği kadar korunamadıkları için hastalığa karşı risk taşırlar.
Kuduz hastalığı ile ilgili olarak bilinenler şöyle özetlenebilir. Etken, bir virüs'tür. Bu virüs, hasta hayvanın sinir sistemine özellikle beynine yerleşir. Hastalığın bulaşması, hasta olanın diğerini ısırması ve tükürükte bulunan etkenlerin yaraya bulaşması ile olur.
Hastalığın tedavisi yoktur. Aşı ile korunma sağlanır. Hasta, kasılarak, korku içerisinde ve acı çekerek ölür. Kuduz hastalığı, gerekli önlemler alınmadan göz ardı edilecek küçük bir olay değildir. Önlem alınan ülkelerde "kuduz", sorun olmaktan çıkmıştır.
İnsanlar "homo sapiens" ve köpekler "canis familiaris" arasındaki yakın ilişki çok eskillere gider. Kaynaklara göre insan, günümüzden on bin yıl kadar önce hayvanları evciltme aşamasına gelmiştir. Evcilleşen ilk hayvan türü köpektir. Evcil köpek, insanın en eski ve en sadık dostudur.
Ticari amaçla yapılan yığınsal köpek üretimi, tüm ülkelerde köpek sayısının artmasına yol açmıştır. Genişleyen pazarlama ağının da yardımı ile pek çok kişi, hiç fedakarlık yapmadan, kolayca köpek sahibi olmaktadır. Sonuçta sorumsuz köpek sahiplerinin sayısı artmış, sokak köpekleri sorunu ortaya çıkmıştır. Sokak köpekleri, özellikle çöp toplama sorununu çözememiş yerleşim merkezlerinde ve çevresinde, başıboş, sağlıksız, aç ve perişan dolaşan, kendi aralarında üreyip çoğalan sahipsiz hayvanlardır.
Sokak köpeği sorununun her ülkede çeşitli boyutlarda var olduğu söylenebilir. Ancak bu işin kontrolünü elde tutan ülkeler başarıyı, eğitim yaparak ve yasalar düzenleyerek elde etmiştir. Bu eğitim ve yasaların ana fikri, UNESCO tarafından 15 Ekim 1978 tarihinde Paris'te yayınlanmış on dört maddelik "hayvan hakları evrensel bildirisi" içerisinde bulunmaktadır.
İşte söz konusu bildiriden birkaç madde:
Bütün hayvanlar yaşam önünde eşit doğar ve aynı var olma hakkına sahiptir (1. madde).
Bütün hayvanlar saygı görme hakkına sahiptir. Bir tür hayvan olan insan, öbür hayvanları yok edemez, haklarını çiğneyerek onları sömüremez, bilgilerini hayvanların hizmetine sunmakla görevlidir. Bütün hayvanların, insanlarca gözetilme, bakılma ve korunma hakkı vardır (2. madde).
Hiçbir hayvana kötü davranılamaz, onlara karşı acımasız ve zalimce eylem yapılamaz. Bir hayvanın öldürülmesi zorunlu olursa bu, bir anda acı çektirmeden ve korkutmadan yapılmalıdır (3. madde).
İnsanların yanlarına aldıkları bütün hayvanlar, doğal ömür uzunluklarına uygun sürede yaşama hakkına sahiptir. Bir hayvanı terk etmek, acımasız ve aşağılık bir davranıştır (6. madde).
Hayvanların korunmasını ve refahını savunan örgütler hükümet düzeyinde temsil edilmelidir (14. Madde)...
Farklı ülkelerde köpekler konusunda çıkarılan yasa ve yönetmelikler vardır.
Pek çok ülkede köpeklerin tasma numarası veya tetavür (dövme) ile kalıcı olarak işaretlenmesi, vesikalanması ve hayvanın çevrede başıboş bırakılmaması yasa gereğidir. Sorun karşısında hayvan sahibine, trafik suçlarında olduğu gibi para cezası verilmektedir. Amerika, Almanya ve Fransa bu uygulamanın öncülüğünü yapan ülkelerdir.
Kısırlaştırma kliniklerinin açılması ve kısırlaştırılmayan köpeklerden alınan vesika ücretinin yüksek tutulması, gereksiz üretimin kontrol edilmesini amaçlamaktadır. Köpeklerin kuduz hastalığına karşı gereği gibi aşılanmaları da pek çok ülkede yasa gereğidir.
Kısırlaştıma kliniklerinden ve vesika ücretlerinden sağlanan gelir, halk eğitimi için kaynak oluşturmaktadır.
Köpek çalmak, terk etmek, zehir veya silahla öldürmek pek çok ülkede ağır ceza gerektiren suçlardır.
Hasta, yaralı, yaşlı, istenmeyen ya da evsiz köpeklerin yok edilmesi (euthanasia) ancak dikkatli incelemelerden sonra, hayvan korkutulmadan ve uyutularak yapılabilmektedir. Hayvanların son dakikalarının acısız, korkusuz ve hoş geçmesi için özen gösterme konusunda hayvan uyutan görevlilerin eğitilmeleri, bazı ülkelerde yasa gereğidir.