1478/1546 - Gazavat-ı Hayrettin Paşa (otobiyografi)

josepH

CR.cryp
Moderatör
Apple Expert
Tecrübeli Üye
Elit Üye
Katılım
10 Haz 2018
Konular
488
Mesajlar
2,041
Çözümler
2
Tepkime puanı
1,233
Puanları
2,464
Daha fazla  
Cihaz
iPhone 13 pro Max
Efsanevi Büyük Amiralimiz Hızır Reis'in namı diğer Barbaros'un film tadındaki hayatından kendi otobiyografisi olan Gazavat-ı Hayrettin Paşa'dan bir bölüm

KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN’IN EMRİYLE HATIRALARIMI YAZDIRMAYA
BAŞLADIM

"Sen ve karındaşın Oruç, nasıl Midilli adasından çıkıp Cezayir’i fethettiniz? Bu ana gelinceye kadar denizde ve karada ne çeşit gazalar yaptınız? Bütün bu hadiseleri, eksik ve fazla söz söylemeksizin bir kitap halinde yazdır. Kitap bitince, bir nüshasını da, hazineme konmak üzere bana getir."
Bu emri alınca, birçok deniz cenginde arkadaşım olan zamanımızın kalem sahiplerinden Muradi'yi çağırttım. Padişahımızın fermanını söyledim. Derhal işe giriştik. Ben söyledim, Muradi yazdı.

BABAM YAKUB AĞA’NIN MİDİLLİ’YE YERLEŞMESİ VE ANNEMLE EVLENMESİ

Fatih Sultan Mehmed Han Hazretleri, Midilli’yi kafirlerin elinden fethedince, adaya Türkler’in yerleşmesini buyurdu. İlk yerleşenler arasında babam da vardı. Babam Yakub Ağa, bir sipahinin oğlu idi, kendisi de sipahi idi. Selanik civarında Vardar Yenicesi’nde tımarı vardı. Midilli’ye yerleşince, Şevketlü Fatih Sultan Mehmed Han Hazretleri’nin emriyle kendisine adada bir tımar verildi. Bu suretle yeni dirliğine kavuşan babam, ada halkından
bir kızla evlendi. Babam, yakışıklı bir yiğitti. Anam ona dört oğul doğurdu. İshak, dört oğulun ulusu idi. Sonra ağam Oruç, sonra ben Hızır, sonra İlyas doğdular. Cenab-ı Hak her birimize uzun ömürler, nice cengler ve zaferler ihsan buyurdu.
Ağam İshak, Midilli kalesinde otururdu. Ağam Oruç’la ben, derya seferlerine merak sardık. Oruç Reis, bir gemi edindi, onunla ticaret maksadıyla denize açıldı. Ben de 18 oturak bir tekne edindim. Önce Selanik ve Ağrıboz’a gidip geldik. Midilli’ye mal getirip satıyorduk. Fakat ağam Oruç, bu yakın seferlerle kanaat etmedi. Şam Trablusu'na gitmek istedi.
Bir gün, küçük karındaşım İlyas’la beraber, Trablus’a gitmek üzere Midilli’den ayrıldı.

AĞAM ORUÇ RODOS KAFİRLERİ'NE ESİR DÜŞÜP NECE YIL ELLERİNDE ESİR KALDI

Ağam Oruç, Şam Trablusu’na varamadı. Yolda Rodos gemilerine rasladı. Büyük cenk oldu. Karındaşım İlyas şehit düştü. Tanrı rahmet eylesin! Kafir gemileri cengi kazandı. Oruç Reis’i gemisiyle beraber esir aldılar. Zincire vurup Rodos adasına götürdüler. Bu haber Midilli’ye erişince çok üzüldüm. Kanlı gözyaşları döktüm. Fakat hemen ağam Oruç’u kurtarmak çarelerini düşünmeye başladım.
Krigo isminde bir kafir tacir vardı, dostumdu. Rodos’la ticaret yapardı. Krigo’yu tekneme alıp Bodrum’a geldim. Kendisine dedim ki :
"Dostluk bugünde belli olur. Al sana 18.000 akça. Ağam Oruç’u kurtarmak için bana yardım et. Sen Rodos’a git, zemini yokla. Ben seni Bodrum’da bekleyeceğim."
Krigo: "Baş üstüne" deyip Rodos’a gitti. Orada Oruç Reis’i bulup görüştü.
Oruç’a dedi ki :
"Sana karındaşın Hızır Hayreddin Reis çok selam ve dualar eder. Senin kafir elinde esir olmana çok üzülmekte, gece gündüz ağlamaktadır. Beni sana gönderdi. Şimdi karındaşın Bodrum’dadır. Bir hayır haber beklemektedir."
Oruç, Krigo’dan bu sözleri duyunca sevincinden ağladı. Dedi ki :
"Hemen karındaşım Hızır’a selim söyle. Ne maksatla adaya geldiğini değil kafirlere, sırtındaki gömleğe duyurma. Yine ilk fırsatta görüşelim."
Oruç Reis’in, Rodos’ta Santurluoğlu namında bir tanıdığı vardı. Adı sanı bilinen bir kafirdi. Arada gelip Oruç’la görüşür, hatırını sorardı. Oruç, Santurluoğlu’na dedi ki :
"Bu Rodos Şövalyeleri, beni karındaşım Hızır’a satmazlar. Belki sana satarlar. Sen de beni adadan kaçırırsın. İleride sana borcumu ederim."
Santurluoğlu :
"Emrin canıma minnet, dedi; satarlarsa seni alayım. Fakat doğrudan doğruya müracaat edip seni satın almak istesem şüphelenirler. En iyisi sen şehre indiğin bir gün, benim dükkanımın önünden geç. Fakat sakın dükkana doğru bakma ki, seninle tanışıklığım olduğu anlaşılmasın. Sen geçerken, ben tesadüfen seni görmüş olurum. Çok beğendiğimi söyler,
şövalyelere seni bana satmaları için rica ederim."
Oruç Reis, bu sözleri duyunca, azat olmuş gibi sevindi. Esirlik hayatı o kadar acıydı. Günlerden bir gün Santurluoğlu, Rodos kaptanları ile dükkanının önünde oturmuş, sohbet ediyordu. Güya bir hizmete gidercesine dükkanın önünden geçen Oruç’u gördü. Yanındaki kaptanlara dedi ki :
"Şu geçip giden esir kimindir? Her zaman buradan geçtiğinde görürüm. Ateş gibi hizmet eder. Sahibi şu esiri satsaydı alırdım."
Bunun üzerine kaptanlardan biri :
"Sahibi benim", dedi; "istersen satarım."
"Söyle, ne istersin?"
"Bin altın isterim."
"Çok para!"
"Pekiyi, 800 altına bırakırım."
Fakat satış muamelesi olmadan işler bozuldu. Şövalyeler Oruç’un namlı bir tacir olduğunu öğrendiler:
"Karındaşı Hızır Hayreddin Reis, Bodrum’dadır," dediler; "ağası için 10000 altın vermeye hazırdır. 10000 altın verilen bir esir 800 altına satılır mı?"
Santurluoğlu’nun parasını iade edip Oruç’u geri aldılar. Şövalyeler, Oruç’un gerçek değerini, Krigo’dan öğrenmişlerdi. Krigo, Hızır Reis’in verdiği 18000 akçayı dolandırdığı gibi, benim Oruç’u kurtarmaya hazırlandığımı Şövalyeler’e bildirmişti.
Bunun üzerine Rodoslular, Oruç’u yer altında bir zindana attılar. Ta ki ben fırsat bulup kurtarmayayım. Eskisinden fazla eziyet etmeye başladılar. Eline, ayağına ve boğazına kadar zincir vurdular. Ancak ölmeyecek kadar ekmek veriyorlardı. Oruç, bu hale fazla tahammül edemedi. Kapatıldığı zindanın kumandanı ile görüşmek istedi. Kumandanın karşısına çıktı.
Kumandan :
"Neye geldin?" dedi.
"Bana bu kadar eziyet etmekten maksadınız nedir?"
"Ey Türk, anla bakalım, 800 altın verip kurtulmaya çalışmak nasıl olurmuş. Karındaşın Hızır Hayreddin Reis, dünyanın malı ile, seni kurtarmak için Bodrum’da bekler. Bundan haberimiz yok mu sanırsın? Yoksa sen bizi budala mı zannedersin?
"Beni serbest bırakmak için kaç akça istersin?"
"Ya sen ne kadar verirsin? Kendine ne paha biçersin? De bakalım."
"Ben kendime değer olarak bütün Rumeli’ni arpalık, Anadolu’yu cep harçlığı verir, üstüne 100.000 altın öderim."
"Bre divane, sen hele maskaraca sözler söylemekte devam et bakalım, akıbetin ne ola."
Oruç’un kendisiyle alay etmesine kızan kumandan, ona eskisinden kötü muamele edilmesi için zindancıbaşına emir verdi. Oruç, bu halden çok sıkıldı. Bir gece zindanda tek başına ağladı :
"Yarab, diye dua etti; bikes kalmışlara derman senden olur! Habibin Hazret-i Peygamber hakkı için ben biçare kuluna meded eyle, beni tez zamanda bu kafirlerin zulmünden kurtar!"
O gece dua ede ede takatsiz kaldı, balçıklı zemine düşüp uyuyakaldı. Rüyasında parlak çehreli bir ihtiyar göründü :
"Ey Oruç, dedi; gönlünü ferah tut. İslam dini uğruna çektiğin eziyetlere katlan. Mahzun olma. Kurtulman yakındır."
Oruç bu rüyadan büyük bir sevinçle uyandı. Gemi kasaveti dağıldı. Gönlü açıldı. O sabah, bütün Rodos kaptanları toplanmış, Oruç hakkında görüşüyorlardı. Bu mecliste kaptanlardan biri :
"Derya işleri belli olmaz, dedi; bugün Oruç’a olan, yarın bizedir. Bu Türk’e fazla eziyet etmek doğru değildir."
Bunun üzerine Oruç’un zindandan çıkarılmasına karar verildi. Bir tekneye küreğe çaktılar. Oruç, forsa oldu. Fakat O :
"Yer altında olan eziyete göre derya üzerinde küreğe çakılmak nimettir, diyordu; Yarabbi şükürler olsun, dünya yüzünü gördüm."

AĞAM ORUÇ RODOS ŞÖVALYELERi’NiN GEMİSiNDEN KAÇIP KURTULUYOR

O zamanda Sultan Korkut (*), Antalya’da otururdu. Orada vali idi. Her sene Allah aşkına Rodos’tan 100 Türk esirini satın alıp azat etmeyi adet edinmişti. O yıl da kapıcıbaşısını Rodos’a gönderdi. Rodoslular, 100 Türk esirini ayırıp kapıcıbaşıya teslim ettiler. Yapılan anlaşmaya göre esirler, bir Rodos gemisiyle Antalya sahillerine çıkarılacaktı. Hak Taala' nın hikmeti, Türk esirlerinin nakli için, Oruç Reis’in çakılı olduğu tekne seçildi. Oruç çok kıymetli bir esir olduğu için Rodoslular onu, kurtulacak 100 Türk’ün arasına katmamışlardı.
(*) II. Sultan Bayezid’in 3. oğlu ve Yavuz’un ağabeyi olan Türk şehzadesi ki, Türk denizciliğini geniş çapta himayesi ile meşhurdur.
Oruç Reis, hoş mizaçlı bir adamdı. Her lisanda mahirdi. Bilhassa Rumca’yı emsalsiz şekilde konuşurdu. Sık sık gemisine gelen Rodoslu kaptanlarla sohbet ederdi. Bir gün bu kaptanlar Oruç’a dediler ki :
"Ey Türk, sen bir güzel sözlü kişisin. Bahusus bizim lisanımızı çok iyi bilirsin. Müslümanlık’ta ne buldun? Gel bizim dinimize gir. İçimizde sen de adı, sanı belli adam olursun."
Oruç :
"Ey akılsızlar" diye cevap verdi. "Herkesin dini kendine tatlı gelir. Hazret-i Peygamber’den üstün peygamber var mıdır ki, ona inanayım."
"O halde var bu halinde kal. Bakalım peygamberin seni bizim elimizden nasıl halas eyler? Şimdilik küreğini çekedur."
Oruç’un çakılı olduğu teknede bir papaz vardı. Rodoslu kaptanlara dedi ki :

ORUÇ’TAN SAKINMAK GEREK

"Bu Oruç, dedikleri adamdan sakının. Onunla fazla konuşmayın. Okumuş ve bilmiş bir adama benzer. Müslümanlık üzerindeki bilgisi, benim Hristiyan dinindeki bilgimden fazladır. Gaflet etmeyin. Sizin cümlenizi tepetaklak etmeye kadir bir dinsizdir."
Rodos gemisi, Antalya yakınlarında ıssız bir yere yanaştı. Sultan Korkut’un kapıcıbaşısı ile 100 Türk esiri buraya çıkarılıp bırakıldı. O gece rüzgar muhalif esiyordu. Hareket etmeyip sabahı beklemeye karar verdiler. Teknenin sandalını indirip, balık avlamak üzere açıldılar. Bu sırada büyük bir fırtına koptu. Sandal gemiye yanaşamadı. Uzakça bir
yerde sahile demir attı. Oruç Reis, bu fırsatı ganimet bildi. Göz gözü görmüyordu. Her yer karanlık ve fırtına içindeydi. Zincirlerinden boşandı. "Bismillahirrahim" deyip kendisini denize attı. Yüze yüze sahile çıktı. Selamete erişti. Yüzünü toprağa sürüp Tanrı’ya hamdeyledi. Yola çıkıp bir Türk köyüne geldi. İki tarafına bakınırken bir kocakarıcık önüne çıka düştü:
"Ey oğul, dedi; müşkül yoldan gelmişe benzersin. Gel, bu gece bana konuk ol."
Kocakarıcık Oruç Reis’i evine götürdü. Önüne yemek getirdi. Yedirip içirdi. Urbacığını değiştirdi.
Oruç Reis o köyde 10 gün eğlendi. Köylüler, geceleri Oruç’u konuk etmek için biribiriyle kavga ettiler.
Rodoslular’a gelindikte, sabah olunca, Oruç’un kürek yerini boş gördüler. Kaçtığını anladılar. "Rodos’a ne yüzle gideriz?", diye telaşa başladılar. Amma Oruç’u bulamadılar. Keder içinde Rodos’a döndüler. Teknenin papazı, Oruç’un sihir bildiğini ve bu yüzden kaçtığını söyledi.
Oruç Reis, kocakarıcığa veda edip köyden ayrıldı. Midilli’ye gitmek istiyordu. 3 günde Antalya’ya geldi. Antalya’da Ali Reis namında bir kalyon kaptanı vardı. İskenderiye ile Antalya arasında işler, ticaret yapardı. Oruç Reis’in şöhretini işitmişti :
"Hoş geldin, safa geldin, oğul" diye Oruç’u karşıladı. "Gemi benim değil,
senindir."
Böylece Oruç Reis, Ali Reis’in teknesine ikinci kaptan oldu.
Bu esnada ben, Bodrum’da beklemekten ümidimi kesmiş, Midilli’ye dönmüştüm. Ağam Oruç, İskenderiye’ye varınca, oradan Midilli`ye name gönderdi. Macerasını anlatıyordu. Ağamın kurtuluşuna son derece sevindim.

Sayfa:1-6.

Kaynakça: Gazavat'ı Hayrettin Paşa
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
Geri
Üst