Bedirhan Gökçe Şiirleri

Katılım
10 Haz 2018
Konular
462
Mesajlar
1,969
Puanları
2,089
bedirhan-gokce-den-siir-ve-turku-gecesi_b.jpg


Küfrüm Edebimi Aştı Bu Gece


Sen benim gözümde bir hiçsin artık,
Nefretim aşkımı aştı bu gece
Bugün ki sözlerin söz müydü artık
Son sözün sabrımı aştı bu gece

Kolayca bitsin bu diyemedin de
Salladın savurdun basiretsizce
Hiç mi ders almadın onca gezdik de
Yağmurun rahmeti aştı bu gece

Yürümeyen neydi,ilişkimiz mi?
Günüm sensiz bomboş deyişimiz mi?
Sensiz yaşayamam çelişkimiz mi?
Yalanın doğrunu aştı bu gece

Evlenmek hayali kapımda idi
Giriş kat evimin boyası yeni
Mobilyan,takımın, alınmış idi
Vuslatım tadını aştı bu gece

Yemedim yedirdim ne varsa sana
Üç kuruşum olsa verirdim daha
Memurdum yoksuldum hatırlasana
Hafızam haddini aştı bu gece

Ayakların donmuş,üşümüştün de
Gece yatamamış üzülmüştüm de
Bir ay oruç tutup yememiştim de
O çizmen boyunu aştı bu gece

Yapılan söylenmez, gelmezmiş dile
Allahtan beklenir kul bilmese de
Kızgınlığım buna, sebep ise de
Sabrım miadını aştı bu gece

Onca gez toz benle,seviyorum de
Sonra git nişanlan bir de ona de
Şerefsizlik değil, nedir bu söyle
Küfrüm edebimi aştı bu gece

Sana son bir sözüm, nasihatım var
Aldığım ahlakla bir terbiyem var
Seni doğurana ana deyip geçmek var
Saygım adabımı tuttu bu gece
Gönlümün romanı bitti bu gece
Hangisine yansam şimdi gün gece
Ömrümden beş yıl gitti bu gece
.
Bedirhan Gökçe
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
Ben güzel laflar edemem,

Süslü kelimeleriyse hiç beceremem.

Ne hayat bilgisinden gayrı kitap okudum.

Ne de okul gördüm, ilkokuldan gayri.

Islak görünümlü, kazık gibi saçlarıma dokunduğunda ;

Bu nasıl briyantin demiştin.

Ben limon kullanırım diyememiştim.

Sadece, beğendin mi demiştim.

Hamburger yerken ketçapa, salça demiş,

Becerememiş köftesini yere düşürmüştüm.

Hele bir gece yanık yanık efkarlı bir türkü okurken,

Dire Straits'i hiç dinledin mi dediğin de;

O şarkıyı çok severim demiştim.

Sen anlam veremediğim bir şekilde kahkahayla gülmüş,

Bense bir halt ettiğimi anlamış ve susmuştum

Nereden bilebilirdim,

Dre Straits'in bir şarkı değil de, grup olduğunu

Ama sen hep anlayışlıydın, hep olgundun, hep farklı.

Ben ise her zaman pot kırmaya hazır.

Her kelimesi facia bir şöfor parçası.

Sen hep hatalarıma gülüp geçen, benim moral kaynağım.

Hayatta beni anlayan tek insandın.

İlkokul mezunu olmamı yüzüme vurmamış,

Ortaokulu dışardan bitirdiğimden nasıl gururlanmış, bana çay ısmarlamıştın

Çünkü, ben çayı, sen kolayı severdin.

Sen kola kadar serinleten,

Bense çay kadar yakan.

Benzetme sanatının mübalağasız örnekleriydik.

Her sabah bugün olmayacaksın korkusuyla uyanmış,

Her gece aynı korkuyla yatmıştım

Hele arkadaşların ve arkadaş sohbetlerin,

Her birinin delip geçen, küçük düşüren sözleri,

Ve senin sürekli savunmaların.

Israrla duymak istemediğim ama her seferinde yüzüme bir yumruk gibi inen,

Kızım bırak bu herifi sözleri.

Ama sen bırakmadın, ama sen hep tuttun.

Sen tuttukça, ben de hep kendime kahrettim

İçime kustum

O kara kızın vizen nasıldı sözüne hemen atlamış.

Yurtdışına mı gidiyorsun diye şaşkın şaşkın bakarken,

Yine herkesin gülüşüyle, yerin dibine batmıştım.

Nerden bileydim, vizenin yazılı sınav olduğunu, kahretsin !

Benin en iyi yaptığım şey araba kullanmaktı.

Hayalimse ; hep bir arabaya sahip olmak,

Bir minibüs alıp, bir okulun servis şöförlüğünü yapacak,

Kendi arabamla, kendi paramı kazanıp,

Bak okumuşlar bu kadar paramı kazanıyor diyebilmekti.

Ama o da olmadı.

Hep başkalarının arabalarında çalıştım.

Gündüz servis attım, gece Ankara sokaklarında

Yine başkalarının taksilerinde

Yanık türküler dinleyip, şoförlük yaptım.

Ankara'nın karanlık sokaklarını,

Barları, pavyonları, sarhoşları topladım.

Kimse senin kadar anlayışlı değildi.

Ne baban, ne annen, ne de kardeşlerin.

Belki de haklıydılar.

Sen üniversite mezunu, rahatlıklar içinde.

Ben ise, ortaokulu dışardan bitirme.

Sorunlarla iç içe

Aslında, bende nice umutları olan, nice hayallere gebe,

Kendi çapında bitirim bir şofördüm.

Evet, şo-för

İngilizce'sini de öğrendim, Driver-Sürücü.

Taksi zaten ingilizcede de taksiymiş, dün otelci kadın söyledi.

Bak yine abuk-sabuk konuşmaya başladım.

Ama dedim ya ben de hayalleri olan,

Belki Çiçek Abbas'ı on kere izleyen,

Kendi çapında bir İlyas Salman'ım, kim bilir?

Hadi yeniden diyebilmek ne kadar zor bugün.

Hadi baştan yani

Göz bebeklerimizin her biri farklı yöe terlerken,

Bir daha diyebilmek ne kadar zor gülüm

Biliyor musun? Saçlarım dökülmeye başladı.

Limondan mı ne

Hamburgercilerin ise hepsinden nefret eder oldum.

Makarnayı bile salçasız yiyorum. Ketçapsız yani

Ne süslü kelimelerle güzel laflar edebildim sana.

Ne de şiir yazabildim

Ha unutmadan ;

Bir şiir yazmıştım ya sana ;

Orhan Gencebay'ındı. Sen nasıl olsa dinlemezdin,

Bilmezdin o tür şarkıları

"Hatasız kul olmaz, hatamla sev beni"

Ama sen yine de, anılarında da olsa, hatıralarımla sev beni.

Bana bir kravat almıştın ya, biz sözlenince takarsın diye,

Dün kapıcının oğlu evlendi, son hatıranda onunla gitti

Dün kapıcının oğlu evlendi, yüreğimde onunla gitti

Dün kapıcının oğlu evlendi, şoför bendim.

Dün kapıcının oğlu beni benden etti, gitti

Gitti

Gitti
 
Ne Çıkar


Tut ki gecenin
Alacakaranlığında düşlemişim seni.
Tut ki, rüyalarımı bölmüşsün ne çıkar?
Ne çıkar gündüzlerin selamsız aşkına,
Geceleri kefen biçsen.
Bir anlık hırsla,
Her şeyi yıkıp geçsen, ne çıkar?

Tut ki bundan böyle unutmuşum seni.
Tut ki artık çalan parçalarda ismin geçmesin.
Tut ki yazılan şiirler, seni anmasın,
Varsın eller de unuttu desin.
Ben seviyorum ya seni,
Sen sevmesen, ne çıkar?

Bedirhan Gökçe
 
ANAM GELİR


Sakalıma kır düştü,
Söylemeyin anama.
Üzülürde ağlar,
Ağlar sonra, bilirim.

Hepsi hepsi üç tane
Üç tel ne ki sakalda
Üzüldüğüne değmez,
Değmez sonra bilirim.
Gözlerime bir baksın,
Bir baksın anam şöyle.
Derdi gözümden okur,
Okur sonra bilirim

Yine İstanbul anlatırım,
Anlatırım neşeyle.
Neşemde hüzün bulur,
Bulur sonra, bilirim.

Ana bir şey yok derim,
Sen dua et gizlice.
Anam hep dua eder,
Eder sonra bilirim.

Ölüm haberim gelir
Bir gün bir gazetede.
Peşimden anam gelir,
Hemen gelir, bilirim.
 
AYASOFYA GARİPTİ


Dolaştım İstanbul'u sabaha karşı
Aşiyan, Eyüp Sultan, Kapalıçarşı
İçimdeki hüzünle durdum önünde,
Ayasofya garipti, ben ağlamaklı.

Şimdi Eyüp'teyim ben, sabah namazı
Hiçbir yerde bulamam burdaki hazzı.
İndim Sultan Ahmet'e bir hüzün sardı,
Ayasofya garipti, ben ağlamaklı.

Gözlerim kan çanağı, çıktım dışarı,
Caminin tam önünde simitçi hacı.
Kan kırmızı o çayda yine o vardı,
Ayasofya garipti, ben ağlamaklı...
 
DİLİN YALAN SÖYLÜYOR


Tohumdun yüreğimde fidan oldun büyüdün,
Ağaç idin bağımda, çınar oldun yürüdün.

Nasıl söküldün öyle, çatır çatır içimden,
Köklerin yüreğimde kan revan oldu birden.

Çalı çırpı bıraktın giderken yüreğimde,
Hepsi bir kıymık gibi beynimin her yerinde.

Dilin ne derse desin, gözün öyle demiyor,
Seni sevmedim derken, dilin yalan söylüyor.

Burası Ulus parkı, karşımız Anadolu,
Gönlümün öbür yanı ondan böyle sır dolu.

Yalnızım bu şehirde, hem de yapayanlızım,
Boğuluyorum gitme, şair olur bir yanım.

Yok böyle demiştim ben, yanlış anladım hemen,
Bunun hepsi hikaye, baştan komiğiz zaten.

Kendimizi kandırdık, kargalar güler buna,
Birde ciddiye aldık, karganın papuç damda.

Bu koca alemde biz, varla yok arasıyız,
Olmasak da olurdu, varsak yaşamalıyız.

Olmayacak duaya amin demeyelim biz,
Herkes kendi yoluna biz hep böyle gideriz...
 
DOHTOR BEY


Verdigin perhize budur gayratım,
Bundan başka uyamayong dohtor bey,
Üç sepet yımırta sabah kahvaltım,
Teker teker sayamayong dohtor bey!

İki leğen pilav bir yayıg ayran,
İster yağlı olsun ister yavan,
Yanına keseyong beş kilo sovan,
Yeyong yeyong doyamayong dohtor bey!

Üç tencere bamya yirim bişince,
Yirmi tas su içip biraz koşunca,
Her yanı sökülür garnım şişince,
Sağlam göynek geyemeyong dohtor bey!

Sinciye acımdan çogtan ölürdüm,
Sağolsun gomşular ediyo yardım,
Bi guzudan fazla yimem söz virdim,
Ayıp olur cayamayong dohtor bey!

Bazı az geliyo beş kasa hurma,
Yedi lahanadan yapıyoz sarma,
Onuda mı yeding deye hiç sorma,
Utaneyong deyemeyong dohtor bey!

Günde iki çuval unum gideyo,
Avradım her sabah ekmek edeyo,
Bir gazan fasille gönül ye deyo,
Artırmaya gıyamayong dohtor bey!

Senede gırk dönüm bostan ekering,
Benden başka kimse yimesing dirim,
Gavını, garpızı gabıglı yirim,
Acelemdeng soyameyong dohtor bey!

Bilmem gara Memmed nereye gider,
Buyumuş gısmatım, buyumuş gader,
Bi günde yediğim işte bu gadar,
Daha fazla yeyemeyong dohtor bey!
 
ESKİ BİR SANCI


Eski bir sevdayı anlatır,
Çalan her şarkı.
Her nağmede gizlidir,
Eski bir sancı.
Bazen hüzzamdır sessiz,
Hüzünlüdür eskiden.
Bazen sabadır sensiz,
Mistik ve de derinden.

Sen ki hasret yüklü gemide,
Yanımdayken özlemim.
Sen ki özlem yüklü sevdada,
Yurt yurt gezindiğimsin.
Ne sen bil bunu,
Nede ben söyleyeyim.
Aşık maşuktan ayrı,
Acı çeker bilirim...
 
EYLÜL


Memleket havalarından bir haber ver,
Eylül yağmuru nasıl düşer toprağa?
Kemah’ın kapalı dar yollarında
Hangi kuş hatıra çizdi dal uçlarına?

Yanıp sönen mavi ışıklarla kaybolan Yusuf
Geri döndü mü yurduna?
Ya Viranşehirli Yakup, Çaykaralı Musa?
Onlarda döndü mü yurduna? ...

Hani sen;
Aşkı bir üveyikten satın almıştın Sadri.
Ne oldu ona?
Bıçak kesmez oldu ağzını...
Susar oldun, yazmaz oldun daha...
Oysa yüreğimizi koymuştuk ortaya.
Hani, taşırdı be usta!

Bak yine bir Eylül havası var Sadri,
İkibin’e doğru 97 Mart’ında.
O gün doğan İsmail bugün delikanlı çağında
İlkbaharda sonbahar, bu nedir usta?

Maltepe cigarasının adı mı var bugün?
Üç bardak çayın hatırımı kaldı?
Tornacının yanında çıraktı dayın,
O günlerden yüzünde eser mi kaldı?
Gel yine bir gurbet türküsü uçuralım.
Munzur’dan İstanbul’a
Fırat’ın suyundan bulgur aşına
Serin göze başından Eylül ayına.
Üç gurbet türküsü tutturalım
Dostluk adına...

Bilirsin sende de bende de
Eylül’ün acı bir tadı vardı.
Şiire Eylül dediysek
Elbet;
Bir maksadı vardı.
Elbet
 
Farkında mısın – Bedirhan Gökçe
Farkında mısın?
Son günlerde ne kadar da aciz kaldık
Bize ait cümleler kurmaktan
Bırak seni seviyorum demeyi,
Bir günaydını bile çok görür olduk birbirimize
Tükenen, sevgimiz mi,
Yoksa, yoksa dilimiz mi varmıyor?
Ne sen bana iyi misin diyorsun,
Ne ben sana günaydın
Farkında mısın? ağzımızı bıçak açmıyor
Sebepsiz değil yavan kelimelere baş vurmamız,
Saçlarını bile taramıyorsun eskisi gibi.
Benimse içimden gelmiyor tıraş olmak.
Eskiden daha zili çalmadan açardın kapıyı.
Kokunu taa aşağılardan duydum derdin.
Özledim derdin.
Kısar gözlerini, ya sen ya sen derdin.

Öylece sarılıp kalırdık kapı eşiğinde.
Kaç gecedir koltuğun bir kenarında uyuyup kalıyorum.
Öyle arttı ki son günlerde romatizmalarım.
Adeta kar yağıyor geceleri sol omzuma.
Sana ilaçlarımın yerini korkudan soramıyorum.
Ya cevap vermezsen,
Ya git kendin al dersen.
Korkuyorum işte,
Sevginin tükendiğini bilmekten korkuyorum.
Dün, ilk defa kahvaltı etmişsin beni kaldırmadan.
İlk defa çayı dün soğuk ve şekersiz içtim.
Kaç zamandır adımla seslenmiyorsun bana
Bir tabloyu meydana getiren iki unsur gibiyiz.
Senin vurdumduymazlığını,
Benim aksiliğim tamamlıyor.
Sen ayrı odadan kalkıyorsun,
Ben taa uçtaki odadan.
Bir suçlu gibi öne eğip başımızı,
Öylece geçiyoruz yanından birbirimizin.
Hiç umursamadan!
Yok yok bu böyle olmayacak.
Ya sen aç kıza telefon
Ya ben bu böyle olmayacak.
İstersen oğlanları sen ara,
Onlar seni daha bir severler.
Kısaca ya ben gideyim, ya sen
Belki de bir zaman ayrı kalırsak,
Kim bilir belki de özleriz birbirimizi.
Bu günleri hiç düşünmeden,
O hoyrat, o pervasızca harcadığımız,
Aşkımıza nasıl muhtacım şimdi, nasıl! Bilemezsin.
Olsun, bir müddet yemeği dışarıda yerim.
İlaçlarımı masanın üstüne geceden dizerim?
Parmağıma ip bağlarım falan.
Ya da istersen ben gideyim.
Gideyim de nereye.
Galiba yaşlanmamalı insan.
Şuç erkek veya kadın olmakta değil,
Suç dediğim gibi o hoyratça harcadığımız
yılların bir bedeli olmalı.
Dün o filmi seyrederken ağladığını gördüm
Sanma ki fark etmedim.
Sanki ikimizin son dönemi.
Ne kadar açığa vursak ta öfkemizi,
Gem vuramasak ta alışkanlıklarımıza.
Demek ki bazı şeylerin çok geç anlaşılıyormuş değeri.
Bir ara gözüm takıldı, saçlarına karışmış akların.
Benimse kış çoktan oturmuştu şakaklarıma.
Hatırlar mısın ilk yemeğe çıktığımız günü,
Nasılda elim ayağıma dolaşmıştı hani, Hatırlar mısın,
bir mecal kalırcasına gülüğünü,
Şimdi ise bak yüreğimiz bir mecal.
Dağ başı yalnızlıklarına mahkum ettik birbirimizi.
Ne zaman biter bu suskunluğumuz bilmem.
Ya bir ölüm anı çığlığıyla,
Sahi ben ölürsem ağlar mısın?
Bana, bana hiç sorma.
Düşünmek bile acıtıyor içimi.
Cam kesiği ağrılara gark oluyorum.
Hem benim bildiğim önce,
Erkekler ölür.
O zamanda sen,
O zamanda sen kalacaksın yapayalnız.
Ne yapar, ne edersin bu koca şehirde.
Kim getirir her sabah o çok sevdiğin,
Taze fırın ekmeğini.
Kim sular bahçeyi,
Kim budar yediverenlerini.
Ve kim koyar sen daha uyanmadan
Yastığına o en güzel güllerini?
Zor değil mi?
Yaşamın en zor tarafı işte.
Kolay değil alışkanlıklardan,
Bir an için vazgeçmek.
Zaten, zaten benim tek alışkanlığımda sensin.
Yok, yok senden vazgeçemem.
Zaten benim bildiğim,
Erkekler özür dilemeli ilk,
Galiba daha bir yakışıyor
Seni seviyorum demek erkeğe.
Yok yok, bu sabah kalkınca,
İlk işim sana sarılıp ve hiç yüksünmeden,
Ve kırgınlığı bir yana atıp,
Seni seviyorum demeliyim.
Seni seviyorum günaydın demeliyim.
Günaydın bir tanem,
Seni çok seviyorum.
Canım karım, Günaydın..
 

Yeni Konular

Geri
Üst