Erdem beyazıt şiirleri

AmiraL

Premium üye
Emekli Yönetici
Apple Sever
Adım
Ahmetcan
Konum
istanbul
Cihaz
iPhone 14 Pro Max
Katılım
11 Haz 2018
Konular
624
Mesajlar
3,064
Tepkime puanı
3,219
Puanları
2,089
Erdem BEYAZIT

1939’da Maraş’ta doğdu. İlkokul ve Lise öğrenimini Kahramanmaraş’ta tamamladı. Yüksek öğrenimine 1959 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinde başladı. Geçim zorluğu yüzünden 1961’de öğrenimini devam mecburiyeti olmayan Ankara Hukuk Fakültesine naklederek askere gitti. Askerlik dönüşü fakülte değiştirerek yüksek öğrenimini Ankara Üniversitesi DTCF Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde tamamladı. Edebiyat öğretmenliği, kütüphane müdürlüğü yaptı. İstanbul Türk Musikîsi Devlet Konservatuarı’nın kuruluşu sırasında genel sekreter olarak çalıştı. Daha sonra, Sanayi Bakanlığı İnsan Gücü Eğitim Dairesi Başkan Yardımcısı iken bu görevinden istifa suretiyle ayrılarak Akabe Yayınları’nın ve Mavera dergisinin yönetimini üstlendi. 1984’te Akabe A.Ş.’nin İstanbul’a taşınması kararı ile bu görevini devrederek yeniden memurluğa döndü. DPT’de sözleşmeli personel olarak çalışırken, 1987 Milletvekili seçimlerinde Anavatan Partisi’nden aday oldu. Kahramanmaraş’tan milletvekili seçildi. TBMM’nin 18. Dönem çalışmaları süresince Milli Eğitim ve Çevre Komisyonlarında görev aldı. 1991 seçimlerinde adaylığını koymadı, İstanbul’a yerleşti. Evli ve dört çocuk babasıdır. Tok, kavgacı, destana yatkın bir üslûpta söylenmiş olan şiirlerinde ayrıca ince duyarlılıklar işlenmiştir. İslâmî ton bir “leit-motiv” halinde bütün şiirlerine yayılmıştır.
Eserleri: Sebeb Ey İlk şiir kitabı 1972’de Edebiyat Dergisi Yayınları, Risaleler son şiirleri adı altında Akabe Yayınları arasında 1987 yılında çıktı, Şiirler (Sebep Ey ve Risaleler iki kitap bir arada) İz Yayıncılık tarafından 1992 yılında basıldı, İpek Yolundan Afganistan’a:1981’de İran, Pakistan, Afganistan ve Hindistan’ı içeren iki aylık gezi ile ilgili izlenimlerini kitaplaştırdı, Gelecek Zaman Risalesi - 1998 İz Yayınları. Şiirler
 

AmiraL

Premium üye
Emekli Yönetici
Apple Sever
Adım
Ahmetcan
Konum
istanbul
Cihaz
iPhone 14 Pro Max
Katılım
11 Haz 2018
Konular
624
Mesajlar
3,064
Tepkime puanı
3,219
Puanları
2,089
ARA ÇAĞRI



Sen bir taze haber gibi gelmiştin unutmadım

Her gelişin bir taze haberdi, unutmadım

Aşktı alıp verilen, altın bir vakitti yaşadığımız

Bir muştuyu algılamanın sürekli gerilimiydi sanki, unutmadım

Can oynardı evlerde, yollarda, meydanlarda

Can alınıp can verilirdi, hiç unutmadım

Sen uyurdun, uykun bir tepeden seyredilen uçsuz bir vadi

Kıyısından seyredilen bir denizdi sanki, unutmadım

Ah sevgili! hayat görünürdü kapından bir çırpınış yüreklerimizde

Sen evinden çıktığında güneşler doğardı içimizde, unutmadım

Toprağa düşen tohum, onda gizlenen renk, şekil, koku

Senin için biçimlenirdi, renklenirdi, kokardı senin için, unutmadım

Ebedi masum çocuklar zamanın solmayan çiçekleri

İstemişlerdi de ezan okumuştu Bilal bir sabah, unutmadım

O dirildi, o dirildi diye birden çalkalanan sokaklar

Ölüm ki sonsuza açılan bir kapıydı, hiç unutmadım

Ey aşk, ey dirilik soluğu, ey evrenin hareket kaynağı,

Nasıl unuturum, nasıl unuturum, hiç unutmadım!..
 

AmiraL

Premium üye
Emekli Yönetici
Apple Sever
Adım
Ahmetcan
Konum
istanbul
Cihaz
iPhone 14 Pro Max
Katılım
11 Haz 2018
Konular
624
Mesajlar
3,064
Tepkime puanı
3,219
Puanları
2,089
ARAMAK



Ey hep bir kelime arayan kalbim

Sonra arayan tekrar arayan kalbim
 

AmiraL

Premium üye
Emekli Yönetici
Apple Sever
Adım
Ahmetcan
Konum
istanbul
Cihaz
iPhone 14 Pro Max
Katılım
11 Haz 2018
Konular
624
Mesajlar
3,064
Tepkime puanı
3,219
Puanları
2,089
AŞK RİSALESİ



Dirilmek yeniden

Yerin uyanması gibi kımıldaması gibi toprağın

Bulutları yarması gibi gün ışığının

Yağmurun ansızın boşanması

Binlerce kuşun bir anda parlaması havalanması

Erimesi gibi karların ve buzulların

Patlaması gibi dal uçlarında tomurcukların



Dirilmek yeniden

Yüzyıl süren bir berzahtan geçmişiz gibi

Kandan kinden öfkeden

Üstümüze bir sağnak boşanmış gibi

Sürekli lekelendiğimiz çözülmeye terkedildiğimiz

Bir bataktan çıkar gibi.



Yürürken otururken yatarken

Hep çürümek durumunda kalmış

Duyduklarımızdan dolayı kulaklarımız

Gördüklerimizden ötürü gözlerimiz

Dokunduklarımız için ellerimiz.



Belli bir bozgun yaşamışız

Her şeye ölüm dadanmış sanki

Kadınlar ki anne olmamak için direniyorlar

Erkekler ki savaşmayı tümden unutmuşlar

Çocuklar zaten hiç çocuk olmuyorlar

Çocukluk kalkmış dünyadan gibi

Her çocuk antik çağ filozoflarından bir kalıntı sanki.



Aşkın son saltanatını yaşamak içinmi ey kalbim

Ruhun serüvenine bir kale olmak için mi?

Bu başkaldırma kanatlanma.



Durmadan geçiyordu o zamanlar

Üstümüzden tanklar toplar binler tonluk arabalar

Boğuk bir ses madeni bir böğürme

Bir metropol devinin içimiz titreten iniltisi

Ta uzaklarda şehirlerin üstünde kımıldayan

Bir korkunun yüreğimizde biriken tedirginliği

Bir sam yeli gibi bedenimizi yüzümüzü saçlarımızı

Yalayarak

Çekiyordu bizi ve herkesi.



Ama sen uzaklardaydın ey kalbim

Uzaklardaydın, sevdiğim uzaklardaydı

Ayın ve yıldızların çağlayarak

Berrak şelaleler yaparak

Coşku içinde aktığı

Bir yerlerdeydi.



Hani bir gün bir çobana rastlamıştık

Kavalıyla bir sümbülü emziriyordu

Adı ferhat mıydı neydi

Koyunların kurtların böceklerin ve çiçeklerin

Sadakatten mest oldukları

Her birinin gözlerinde

Kaybolur gibi kayar gibi

Dalıp gittiğimiz o saadet evreni

Kayaların yüzlerinden okuduğumuz o ebedi bilinç

Bizi çekip almıştı kılcal damarlarımızdan.



Yaslan göğsüme sevdiğim

Benim gönlüm gök gibidir açık deniz gibidir

Pas tutmaz benim içim yeryüzü gibidir toprak gibidir

Sen ki bulut gibisin

Ay gibisin güneş gibisin bazan.



Usul usul inen

Yağmur tıpırtılarını

Dinler gibi

Dalıp gitmiştik

Sen konuşuyordun

İpil ipil yağan bir yağmur gibi konuşuyordun

Onlar ki konuklarımızdı

Adları Keremdi Yusuftu Kaystı

Hepsi de ezelden tanıdıktı dosttu.



( Ara Çağrı )

Sen bir taze haber gibi gelmiştin unutmadım

Her gelişin bir taze haberdi unutmadım



Aşktı alıp verilen altın bir vakitti yaşadığımız

Bir muştuyu algılamanın sürekli gerilimiydi sanki

unutmadım



Can oynanırdı evlerde yollarda meydanlarda

Can alınıp can verilirdi hiç unutmadım



Sen uyurdun uykun bir tepeden seyredilen uçsuz bir vadi

Kıyısından seyredilen bir denizdi sanki unutmadım



Ah sevgili ! Hayat görünürdü kapından, bir çırpınış

yüreklerimizde

Sen evinden çıktığında güneşler doğardı içimizde

unutmadım



Toprağa düşen tohum onda gizlenen renk şekil koku

Senin için biçimlenirdi renklenirdi kokardı senin için

unutmadım



Ebedi masum çocuklar zamanın solmayan çiçekleri

İstemişlerdi de ezan okumuştu Bilal bir sabah

unutmadım



O dirildi O dirildi diye birden çalkalanan sokaklar

Ölüm ki sonsuza açılan bir kapıydı hiç unutmadım

Ey aşk ey dirilik soluğu ey evrenin hareket kaynağı

Nasıl unuturum nasıl unuturum hiç unutmadım.



Haydi gel sevgilim

Uzanalım toprağın altına

Çiçekler mayalansın göğsümüzde

Bu akıp giden bu kör gidip yol giden

Kalabalıkları bu insanları

Ezen çiçekleri, bir kere bile farkına varmayan

Dökülen bu yıldızları yağmur birikintilerine

Çiğneyerek geçen bu adamları ve kadınları

Uyarmak için bir an durdurmak için

Bu bizi terkeden, bacaları öksüz ve boynu bükük

İçimizde sonsuzluk kavislerinden izlerini taşıdığımız

Ama şimdi kendimizi zorlasak da

anımsayamadığımız tasarlayamadığımız o kırlangıçları

Ah tekrar dönülebilir mi? yaşayabilirmiyiz ?

Uzansak yerin altına ve toprak olsak.



Haydi gel sevgilim

Bir daha deneyelim

Bir kere daha kesmek için yolunu kalabalıkların

Yüreğimizden gönlümüzün derinliğinden

Vermek hep vermek için

Çünkü dağıttıkça çoğalır bizim zenginliğimiz

Aşkın bir adı da berekettir

En iyi anlatandır o

Hirada bir mağarada

Gözden döküleni

Gönülden geçeni.



Ah hep o kelimeyi bulmak için bütün bu

Çabalarım

Seni çağıracak olan.



Nasıl da unuttuk

Oysa daha anar anmaz adını

Ansızın patlayan bahara bir pencere açmışız gibi

Kış ortasında çıkıveren güneş gibi

Birden sıyrılıverip bulutlardan

Üryan görülen can gibi

Doldururdun içimizi

Ve eviçlerimizi.



Ah oruçlu bir ağustos vaktinde

Bir kayanın dibinden kaynayan

Soğuk ve berrak sulara

Uzanıp kana kana

Avuç avuç alıp

Yüzümüzde içimizde

Duyduğumuz

Gibi

Aşk.



Ah bir yalnızlık vaktinde

Herkesle birlikte olduğumuz

Gene de yalnız olduğumuz

Bir parkta

Ta uzaklardan gelir gibi

Bir tamburdan bir ezginin

Bizi bizden ve herşeyden

Alıp götürdüğü gibi

Aşk.



Haydi gel sevgilim gene arayalım

Makam-ı İbrahimde rastlanan ayak izlerini

Dedesinin elinden tutup Kubays dağına götürdüğü

Yüzüsuyu hürmetine yağmur istediği

Yeryüzünün bereketlenip çiçeklerle bezendiği

Develerin coşarak çöllerde

Ayak sesleriyle şiirler bestelediği

O vakitleri.



Haydi gel bir daha bir daha

Arayalım

Herkesin ve herşeyin uykuya vardığı

Bir vakitte

Gürül gürül

Bardaktan boşanır gibi

Yeryüzünü ve gökyüzünü

Dünyanın bu yüzünü ve öbür yüzünü

Geceyi ve gündüzü

Dolduran

Yüreğimizi kuşatan

O kitaptan

Okunanı.



Yaşamak, avını gözleyen

Sessiz gergin

Soluk soluğa

Bir atmaca

Sağ elimin

Parmakları ucunda.



Ve ölüm

Bir güvercin

Beyaz

Süzülen masmavi gökten

Berrak sulara.



Bir yıldız kayıyor kayıyor kayıyor

Bir dal uzuyor uzuyor

Bir gül kanıyor bir seher vaktinde

Yanıyor bir ateş için için

İçimde içimin de içinde

Bir ezgi dönüyor dönüyor dönüyor

Bir ney eriyor dudaklarımda



Aşkın bir adı da yorulmamaktır.
 

AmiraL

Premium üye
Emekli Yönetici
Apple Sever
Adım
Ahmetcan
Konum
istanbul
Cihaz
iPhone 14 Pro Max
Katılım
11 Haz 2018
Konular
624
Mesajlar
3,064
Tepkime puanı
3,219
Puanları
2,089
BİRAZDAN GÜN DOĞACAK



'Nuri Pakdil'e'

Beton duvarlar arasında bir çiçek açtı

Siz kahramanısınız çelik dişliler arasında direnen insanlığın

Saçlarınız ızdırap denizinde bir tutam başak

Elleriniz kök salmış ağacıdır zamana

O inanmışlar çağının.



Zaman akar yer direnir gökyüzü kanat gerer

Siz ölümsüz çiçeği taşırsınız göğsünüzde

Karanlığın ormanında iman güneşidir gözünüz

Soluğunuz umutsuz ceylanların gözyaşına sünger.



Gün doğar rüzgar eser bulut dolanır

Rahmet şarkısı söyler yağmurlar

Alnınız en soylu isyandır demir külçelere

Gürültü susar ses donar sevgi tohumu patlar

Sessiz bir bombadır konuşur derinlerde.



Ey bizim sabır yüklü toprağımızın kutsal ağacı

Sen bize hayatsın umutsun mezarlar kadar derin

Bizi tutan bir şey varsa dirilten o sensin

Üzerinde uyuduğumuz yavru kuşların tüy renkli sıcaklığı.

Ey damarlarımızda donan buz yüzlü heykeller beldesinden

Yıkıntılar sonrası sığındığım şefkat anası

Ey dağları yerinden oynatan ses ey mermeri toz eden rüzgar

Ey alemi donatan ışık toprağa can veren el.



Gün olur toprak uyanır uyanır böcekler

Sarı bozkır titrer çıplak dağlar yeşerir gök yıkanır kirli

dumanlardan

Su coşar deniz kabarır canlanır ölü şehirler

Yemyeşil bir rüzgar eser yıldızlar arasından.



Şimdi siz taşıyorsunuz müjdenin kurşun yükünü

Çatlayacak yalanın çelik kabuğu

Sizin bahçenizde büyüyecek imanın güneş yüzlü çocuğu.
 

AmiraL

Premium üye
Emekli Yönetici
Apple Sever
Adım
Ahmetcan
Konum
istanbul
Cihaz
iPhone 14 Pro Max
Katılım
11 Haz 2018
Konular
624
Mesajlar
3,064
Tepkime puanı
3,219
Puanları
2,089
BİR GEZGİN ADAM



Bir adam belki de en çok bir rüzgardır şimdi

Şişli yabancı gölge gibi gezgin bir rüzgar

Şehri bir yabancı gibi dolaşıyor

Şehrin mabetleri bir bir tükeniyor

Başlıyor içinde sonsuz susuzluk

Avuçlarının içi terliyor.
 

AmiraL

Premium üye
Emekli Yönetici
Apple Sever
Adım
Ahmetcan
Konum
istanbul
Cihaz
iPhone 14 Pro Max
Katılım
11 Haz 2018
Konular
624
Mesajlar
3,064
Tepkime puanı
3,219
Puanları
2,089
BİR PORTRE

Aziz kardeşim Yusuf Erzincani'nin anısına

Engin sakin berrak bir denize

Uçsuz bir kumsaldan ağır ağır

Nasıl yürürse insan

sokrates öyle yürüdü ölüme.



Tilmizleri (talebeleri) ağlaşırken

O vasiyet ediyordu

--- Asklepyos'a bir horoz borçluyuz

___Unutmayınız.



Ne tuhafsınız dostlar

Güçsüz kadınlar gibi ağlaşmak niye

Yükselmek varken ölümsüzlüğe



İnancına sahip olmak

İnsan olmanın şartı

Kölelikler içinde en onulmaz kölelik

Hayatın ölümcül yanına

Takılıp kalmak değil mi?



İlkin ayaklarında duydu Sokrates

Zehirin soğukluğunu

Ve yavaş yavaş ölüm

Yükseldi göğsüne çenesine



Dudaklarında donan son bir tebessümle

Bir işaret taşı da böylece

Sokrates dikmiş oldu ölüme
 

AmiraL

Premium üye
Emekli Yönetici
Apple Sever
Adım
Ahmetcan
Konum
istanbul
Cihaz
iPhone 14 Pro Max
Katılım
11 Haz 2018
Konular
624
Mesajlar
3,064
Tepkime puanı
3,219
Puanları
2,089
BOŞLUKLU YAŞAMAK



Şimdi bütün şehir bir adama yöneldi

Adam dedimse senin benim gibi bir adam

Ama kadın değil bura önemli.



çünkü ben hiç görmedim bir kadının insanlar

tarafından asıldığını / kafasını ucu ilmekli ipe

uzattığını hiç duymadım / aslında görmekten öte

bu duymaktan öte.



Dedim ya şimdi bütün kent bir adama yöneldi

durmuşlar bir meydanda bekleşiyorlardı /

birşeyler anlatıyorlardı / biri vardı iyi ettim de

şemsiyemi aldım diyordu / besbelli yağmurdan

korkmuştu / öteki öğünüyordu yiyeceklerini

unutmadığından ötürü / hele biri vardı bayağı

kızıyordu karanlık adamların sarı idamlığı hâlâ

getirmediklerine.



Sonra beklenen çağ geldi

Kalabalık uğuldadı büyüdü

Daha çok yöneldiler bir noktaya

Karanlık adamların yanında sarı idamlığa

iyi bakıyorlardı.



İdamlık bir noktayı geçiyordu belliydi

Bakıyordu ama görmüyordu. Belliydi

Ezikti inceydi gölge gibiydi

Kalabalığa bakıp bağırmıyordu

Adımlarını dar atıyordu



bana kalsa buna gitmek demezdim / gitmek

istememek de demezdim / biz buna kabulleniş

diyemezdik/ biz bunda direniş de aramamalıydık

/ bu belki bir bağdı / koparılamayan / müşterek /

oluşumuzun içinde.



Adamın kafasında koskoca bir güneş var diyorum ben

Adamın kafasında sultanahmedin güvercinleri

Gülhanenin ağaçları

Oturacak yerleri parkların

Sonra yedi yıl hücrede beklemek göksüz



Dostoyevskinin göğe açılan penceresi. Yaşama tutkusu

Adamın dar adımları bunu anlamalıyız diyorum ben

Adamın göğe bakmayı unutması bu beni boğacak

Kalabalık bağırıyor / anlamıyorum

Canavar diyorlar / anlamıyorum

Niye ağlamıyor bu adam / bağıramıyor



ayaklar boşlukta / üç ayaklı terazi sallanıyor /

kalabalık simit yiyor sigara içiyor / siz hiç

gördünüz mü mosmor uzun ıslak paçaları korkak

idamlığı insanlar gördü / ayaklarına kara kan

oturmuş ben çorap sandım diyor biri.



Meydan boşalıyor caddelerde kapkara kalabalık

Yüzlerinde sezginin bozgunluğu

Demirleri kemiren parmaklar yorgun başıboş

Gözlere mermer gibi oturmuş korku

Ayaklarda boğuk bir telaş

Kör umursamaz bir sağırlık taşlarda



Üç ayaklı terazi sallanıyor boşlukta.
 

AmiraL

Premium üye
Emekli Yönetici
Apple Sever
Adım
Ahmetcan
Konum
istanbul
Cihaz
iPhone 14 Pro Max
Katılım
11 Haz 2018
Konular
624
Mesajlar
3,064
Tepkime puanı
3,219
Puanları
2,089
BULMAK



Bir an kayboldun gibi! yaşadım kıyameti

Yoruldun ama buldun ey kalbim emaneti



Yeniden su yürüdü dalıma yaprağıma

Bir bakışın can verdi kurumuş toprağıma



Çiçeğe durdu kalbim içtim parmaklarından

Göz çeşmem suya erdi sevda kaynaklarından



Bir aydınlık denizin sonsuz derinliğinde

Yüzüyorum gözünün yeşil serinliğinde



Bir ışık bir kelebek biraz çiçek biraz kuş

Yeni bir ülke yüzün ellerimde kaybolmuş



Soluğum bir kuş gibi uçuyor ellerine

Kapılıp gidiyorum saçının sellerine



Gözlerinden göğüme sayısız yıldız akar

Bir gülüşün içimde binlerce lamba yakar



Bir kurtuluştur o an çağrılsa senin adın

Sesin ne kadar sıcak sesin ne kadar yakın



Tabiat bir bembeyaz gelinlik giymiş gibi

Yüzüme kar yağıyor sanki elinmiş gibi



Sensiz geçen zamanı belli yaşamamışım

Sensizlik bir kuyuymuş onu aşamamışım



Bir yol buldum öteye geçerek gözlerinden

İşte yeni bir dünya peygamber sözlerinden



Ölüm bize ne uzak bize ne yakın ölüm

Ölümsüzlüğü tattık bize ne yapsın ölüm
 

AmiraL

Premium üye
Emekli Yönetici
Apple Sever
Adım
Ahmetcan
Konum
istanbul
Cihaz
iPhone 14 Pro Max
Katılım
11 Haz 2018
Konular
624
Mesajlar
3,064
Tepkime puanı
3,219
Puanları
2,089
DAĞLAR



Burçlarında ceylan taşıyan yücelere ey

Ayın hüzün saati gözlerinden

Kuytu yerlerine sümbüller dökülen

Nergisler açan eteklerinde

Göklerden muştular indiren güvercinleriyle

Dorukları bembeyaz yaşmaklarıyla

Güneşe uzanan ağaçlarıyla

Zamanı hiç geçmeyecekmiş gibi donduran

Ey bir yanıyla derin sulara dayanan

Ey dağlar nerdesiniz ey.



Kim bizi senden koparan



Hangi ses çağıran bulvarlara

Dengemizi bozan intihar vitrini bulvarlara
 

AmiraL

Premium üye
Emekli Yönetici
Apple Sever
Adım
Ahmetcan
Konum
istanbul
Cihaz
iPhone 14 Pro Max
Katılım
11 Haz 2018
Konular
624
Mesajlar
3,064
Tepkime puanı
3,219
Puanları
2,089
DENİZ



Denizin bir gülüşünü arıyor çocuklar ellerinde oltaları

Geçmişin günün geleceğin yükünü üstünde

Pul pul taşıyan balıkları

Denizin bir gülüşünü yakalıyor çocuklar ellerinde oltaları
 

AmiraL

Premium üye
Emekli Yönetici
Apple Sever
Adım
Ahmetcan
Konum
istanbul
Cihaz
iPhone 14 Pro Max
Katılım
11 Haz 2018
Konular
624
Mesajlar
3,064
Tepkime puanı
3,219
Puanları
2,089
DİRİLİŞ SAATİ

Ey bir emre hazırlanan simsiyah gecede

Karanlığı emip emip de gebe kalan

Ey her depremden sonra biraz daha doğrulan

Herkesin

Veba girmiş bir şehrin hem halkı

Hem seyircisi olduğu bir günde

Ey düştüğü yerden kalkmaya hazırlanan ülke.



Her damlası bir zafer müjdecisi

Bir posta eri gibi

Yağmur yüzümüze değince

Çıkacağız yola.



Çıkacağız yola

Hesap günü gelince

Yağmur yüzümüze değince

Güneş bir mızrak boyu yükselince.
 

AmiraL

Premium üye
Emekli Yönetici
Apple Sever
Adım
Ahmetcan
Konum
istanbul
Cihaz
iPhone 14 Pro Max
Katılım
11 Haz 2018
Konular
624
Mesajlar
3,064
Tepkime puanı
3,219
Puanları
2,089
GÖLGELERE DAİR



Suların karardığı bir çağda birtakım günah yüklü

gemiler harekete hazırdı / iyice biliyorum

gölgeler vardı / kalın tasmaları vardı gölgelerin /

ürkek sesler suları yarıyordu / bakıyorsunuz

kuşlar bayağı gülüyordu / karanlık gölgeleri

ürkütüyordu / onlar bağlı olmayı hoş

görüyorlardı / korkarken ölümü düşünüyorlardı

muhakkak.



Kafaları kalındı belliydi

Gözleri kalındı belliydi

Kulakları kalındı belliydi



Aslında kafalarının kalın olması / gözlerinin kalın olması

önemliydi onlar için / incelik dedin mi kötülük

geliyordu akıllarına.



Onlar bir gemiye bindiler

-- ben ona günah yüklü gemi dedim

Onlar oturup tasmalarından ötürü gönendiler

-- ben onlara gölge dedim

Halbuki bana bakıp yadsıyorlardı / benim onları

tasmalarından ötürü küçük gördüğüm belliydi /

benim onları başında ve sonunda sevdiğim

belliydi / ama anlaşamadığımız muhakkaktı.



İşte ben bu noktada durdum

Denize baktım iyi dedim

Korkulu dağlara baktım iyi dedim

Doğrusu hep doğaya bakıp iyi diyordum.



Ama gölgeler giysilerle ilgileniyorlardı / utanıyordum

Hep araçlardan söz ediyorlardı / ben utanıyordum



Sonra bir çağ geldi / baktım kafamda karıncalar vardı /

sonra yapılardan yollardan bıkmıştım / ıssız

sokaklar beni ürkütüyordu / kötü meydanlarda

boğuluyordum / suları borulara almalarına

kızıyordum / hele hele hep düğmelere basıp

yaşamalarına çok çok içerlemiştim / sonra

kalkıp afrikaya gittim / ohh afrikaya.
 

AmiraL

Premium üye
Emekli Yönetici
Apple Sever
Adım
Ahmetcan
Konum
istanbul
Cihaz
iPhone 14 Pro Max
Katılım
11 Haz 2018
Konular
624
Mesajlar
3,064
Tepkime puanı
3,219
Puanları
2,089
GÜNEŞÇAĞ SAVAŞÇILARI



Gözlerinde gök sancısı

İçlerinde okyanus uğultusu uzun mızraklarla yararak karanlığı

Gelip dayandılar şehrin sivrilmiş tırnaklarına



Çarpık dudaklarıyla kırpılmış saçlarıyla

Soyguna uğramış yüzleriyle

Barbar ellerin işgal ettiği sonra terk ettiği

Harabe kadınlar

Gidip gidip gelirlerdi camekanlı çarşıda



Bu kirazı kim yer kim satar

Hangi savaştan arta kalmış bu çocuklar.



Sonsuz devirleri aşarak savaşçılar geldiler

Ve akşamın ipini kestiler

Gece putun üstüne devrildi put yere devrildi



Yanlış pazarlara sürülmüş yılgın uykusu şehrin

Ortasından bölündü.



Kollarını derin balkonlara dayamış bilinçleri ustura savaşçılar

Taradılar gözleriyle ağır ağır şehrin saçlarını

Ayıkladılar bir bir bitlerini

Fosfor ellerini uzatarak balkonun uçsuz uzantısından

Yanan şehri tuttular



Şu bizim atımızdır deniz hipodrom

Nehrin yatağını öp sen ey savaşçı

Birikinti gölleri geç apartmanları geç kaldırımları



Bir bir ayıkla mezarları.



Güneşçağ öncüleri yolları tuttu dua erleri tuttu

Yüzleri Mekke ülkesi gözleri Medine çeşmesi

Elleri altınçağ mimarı.
 

AmiraL

Premium üye
Emekli Yönetici
Apple Sever
Adım
Ahmetcan
Konum
istanbul
Cihaz
iPhone 14 Pro Max
Katılım
11 Haz 2018
Konular
624
Mesajlar
3,064
Tepkime puanı
3,219
Puanları
2,089
GÜVERCINLER



Bir ağaç bir mezartaşını yutuyordu çarşıkapıda

"İçimizde kıpırdanırken İstanbul"

Bir çocuk mabedlerin susamışlığını satıyordu

Sesini hatırlayamadığımız bir su testisinde

Güneş sanki günahımızdı üstümüzde.



Sonra bu güvercinler niye varlar

Bir anıyı yaşatmak için mi

Ölümsüz bir ses mi taşımak için ötelere



Avuç içlerinde camilerin.
 

AmiraL

Premium üye
Emekli Yönetici
Apple Sever
Adım
Ahmetcan
Konum
istanbul
Cihaz
iPhone 14 Pro Max
Katılım
11 Haz 2018
Konular
624
Mesajlar
3,064
Tepkime puanı
3,219
Puanları
2,089
HABER VERİYORUM



Altımızda kayan bu ölü şehri durdursana

Ey gücü toprak kadar eski

Ey gücü yer kadar ağır çocuk



Büyüyen elimin üstüne koy elini

Sana bir yürek vuruşu gibi belirli

Gelen zamanı haber veriyorum
 

AmiraL

Premium üye
Emekli Yönetici
Apple Sever
Adım
Ahmetcan
Konum
istanbul
Cihaz
iPhone 14 Pro Max
Katılım
11 Haz 2018
Konular
624
Mesajlar
3,064
Tepkime puanı
3,219
Puanları
2,089
HİCRET BURCUNDAN



Elveda Vatanım; doğduğum toprak

Bedenimin eczası;

Akan suyu biten meyvası

Damarlarımda kan olan!

Acizlendiğimde gözyaşları dökerek

Üstünde umutlar yeşerttiğim;

Sokaklarını, bahçelerini, çeşmelerini

Ezbere bildiğim.

Anılarımın tarlası;

Kimliğimin mayası;

Çocuklarımı büyüttüğüm;

Kadınımla paylaştığım;

Anamı babamı emanet ettiğim toprak,

Elveda!
 

AmiraL

Premium üye
Emekli Yönetici
Apple Sever
Adım
Ahmetcan
Konum
istanbul
Cihaz
iPhone 14 Pro Max
Katılım
11 Haz 2018
Konular
624
Mesajlar
3,064
Tepkime puanı
3,219
Puanları
2,089
HABER VERİYORUM



Altımızda kayan bu ölü şehri durdursana

Ey gücü toprak kadar eski

Ey gücü yer kadar ağır çocuk



Büyüyen elimin üstüne koy elini

Sana bir yürek vuruşu gibi belirli

Gelen zamanı haber veriyorum
 

AmiraL

Premium üye
Emekli Yönetici
Apple Sever
Adım
Ahmetcan
Konum
istanbul
Cihaz
iPhone 14 Pro Max
Katılım
11 Haz 2018
Konular
624
Mesajlar
3,064
Tepkime puanı
3,219
Puanları
2,089
HİCRET BURCUNDAN



Elveda Vatanım; doğduğum toprak

Bedenimin eczası;

Akan suyu biten meyvası

Damarlarımda kan olan!

Acizlendiğimde gözyaşları dökerek

Üstünde umutlar yeşerttiğim;

Sokaklarını, bahçelerini, çeşmelerini

Ezbere bildiğim.

Anılarımın tarlası;

Kimliğimin mayası;

Çocuklarımı büyüttüğüm;

Kadınımla paylaştığım;

Anamı babamı emanet ettiğim toprak,

Elveda!
 

AmiraL

Premium üye
Emekli Yönetici
Apple Sever
Adım
Ahmetcan
Konum
istanbul
Cihaz
iPhone 14 Pro Max
Katılım
11 Haz 2018
Konular
624
Mesajlar
3,064
Tepkime puanı
3,219
Puanları
2,089
KAR ALTINDA HÜZÜN DENEMESI



Dünyanın en uzun hüznü yağıyor

Yorgun ve yenilmiş insanlığımızın üstüne

Kar yağıyor ve sen gidiyorsun

Ağlar gibi yürüyerek gidiyorsun

Belki bulmağa gidiyorsun kaybettiğimiz



O insan ve tabiat çağını



Dön bana ve dinle

Kuşlar uçuşuyor içimde



Loş bir keman solosu gibi

Kuşların uçuştuğunu içimde

Dön bana ve dinle.



Karanlık denizlerin dibinde

Birtakım incilerin olduğunu



Birtakım incilere ve hatıralara

Neden bağlı olduğumuzu unutma.



Duy beni ve dinle

Denizler boğuşuyor içimde.



Unutma diyorum ama sen anla

Anlat bizim de yaşamak istediğimizi onlara.
 
Geri
Üst