Mirror's Edge İncelemesi

Hikayemiz isimsiz bir şehirde geçiyor. Runner olarak adlandırılan koşucular yasal güvenlik ve gözetim önlemlerinden bağımsız olarak faaliyet gösteren yasadışı bir yeraltı kurye grubu. Ana karakterimiz Faith Connors da bu koşuculardan biri. Hikayenin bir yerinde çıkarcı popüler bir politikacı olan Luke Pope katlediliyor. Sonradan Faith ve kız kardeşi Kate Connors bir güvenlik olan Pirandello Kruger tarafından suçlu olarak gösteriliyor. Kate tutuklanırken Faith bir kaçış yolu bularak kaçmayı başarıyor. Faith Kate'i kurtarıp isimlerini temize çıkarmayı ve Luke Pope'un katleden kişiyi bulmayı amacı haline getiriyor. Hikaye bu. Çok derin bir hikâyesi olduğu söylenemez, hatta bazen hikaye o kadar sıkıcı geldi ki dinlemek bile istemedim. Plot twistler var tabii oyunda ama onlar da "Vay anasını" dedirtmiyor. Oyun boyunca bir Plot Twist açıklandığında "Ha, iyi" deyip geçiştirdim. Oyun zaten hikaye tarafında öne çıkan bir oyun değil. Bir hikaye beklentisiyle almayın. Hikayenin bazı yerlerinde ana karakterimizin çocukluğunda annesi ve babasını bir gün kaybettiği ve yaşadığı travmalar anlatılıyor ama çok üstünkörü anlatılmış. Kısacası hikayeyi çok beğenmedim. Bu arada hikayede tek beğendiğim şey ara sahnelerin çizgi film şeklinde olması.

1640419058615.png

Oyunun en öne çıktığı noktalar oynanış ve bölüm tasarımları. Bu arada silah kullanımı baya tırt. Vuruş hissi yok, et torbalarına ateş ediyorsunuz gibi hissettiriyor ve nişan alıp ateş etmek çok zor bu oyunda. Tamam kadın karakter diye bir asker gibi kullanmasını istemiyorsunuz onu anladık ama hiç kullanamayacak hale de getirmeyin yani. Sırf bunlar yüzünden yumruklarımla dövdüm ama dövüşlerin de hissi iyi değil. Yumruk atıyorsun hiçbir şey olmamış gibi tepki vermeyebiliyorlar. Siz yakın dövüşe girdiğinizde 3 yumrukta öldükleri için dövüşler de iyi hissettirmiyor. Yani combat kısmı çok dandik. DICE Battlefield yapmasa becerememişler derdim ama Battlefield yapıp buraya koymamak olmamış. Bu yüzden hiç savaşmadan direk bölümleri geçmeye çalıştım. Ama oyunun çok iyi yaptığı bir şey var ki o da parkur mekanikleri. Bir de bunlar iyi bölüm tasarımları birleşince çok keyifli bir oyun oluyor Mirror's Edge. Parkur mekanikleri zıpla tırman'dan ibaret değil. En azından hepsi böyle değil. Oyun bazen sizi bir binaya bir gökdelene hatta bir kanalizasyona (sanırım) sokuyor. Bazen sizi bir keskin nişancı bile yapıyor. Çeşitlilik fazla. Bir de engeller çok güzel yerlere entegre edilmiş, bazen tırmanıyor bazen iple geçebiliyor duvardan da koşabiliyorsunuz. Zaten oyun kısa olduğu için tekrar tekrar aynı yerlere sokmuyor. Bir oturuşta bitirilebilecek kadar kısa. 5 saat. Yani parkur mekanikleri ve bölüm tasarımı sağlam.

Grafikler zamanına göre çok iyi ve renk paleti çok iyi olmuş, ondan 5 yıl sonra çıkmış olan Call of Duty Ghosts'un grafiklerinden daha iyi bunu da belirteyim. Kullanılan renk paleti yüzünden renkler çok canlı hissettiriyor. Atmosfere bayıldım, oyun açık dünya değil ve gerek de yok. Benim için açık dünya olmaması daha iyi çünkü her çıkan oyun açık dünya olduğundan bazen bayıyor insan. Atmosfer sağlam, renk paleti de sağlam. Grafikler rahatsız etmiyor. Müzikler de harika. Çok beğendim. Hele oyunun sonunda çalan "Still Alive" isimli şarkı çok güzel. Bir kulak orgazmı değil ama çok iyiler. Oyunun optimizasyonu da iyi, PS3'te 30 FPS, PC'de de 60 FPS korumayı başarıyor.
 
Geri
Üst