Refik Durbaş Şiirleri

KUŞLAR DA ÖLÜR


Her sabah böyle ağlar mı Üsküdar
yoksul karanlığında kuşların
aşkın ve umudun bir de acının
rüzgarıyla uçarken bulutlar

Herkesten çok kendime yabancı
yaşadığımdan bir hayli yanlışsam
kim süzer gözlerimden ışığı
ölümü yüreğimde avlamışsam

Çalınsa da inancın alınteri
sessizlikle boğulsa da sesim
şafaklar yazacaktır kimliğini
ufkumu kuşatan denizlerin

Sabah olsun, giderim, sen kalırsın
kalır seninle, binlerce kuş cesedi
içimde sönmeyen o diri yangın
ve sessizliği özetlemek hüneri

Aydınlığından damlarken umutlar
zulmün ve kederin bir de acının
hala barınağıysa yalnızlığın
artık her sabah ağlasın Üsküdar
 
MAJÜSKÜL BİR KADIN YÜZÜNE


Eski yazma kitaplarda aranan
saçları kadifeli ipek bir kadın
gittiği her yeri bir majüskül sanarak
yüzünün bir yanını yazlık sinemalara
bir yanını bekâr adamlara uyduruyor

Sokak sesli eskürbacı mı bu kadın
el kadar bir tiren taşıyor koynunda
ki onu herkes soyguncu bilmektedir
vampir diye yazıldığı kitaplarda
bir sansarla evlendiği de söyleniyor

İçinde aşkın hurda bisikleti
nereye gitse bir harf uçuyor yüzünden
tenha ve gizli takvimlerde
şimdi yapma bir gül kalmıştır elinde
tahta atıyla geçtiği günlerden
 
MENZİL


Onlar ki aydınlık üzre
ecel toprağına
umut
ektiler. Ay dolandı vay deli gönlüm

Ölüm şaşırdı menzilini

Onlar ki karanlık üzre
korku mazgalına
zulüm
serdiler. Ay dolandı vay deli gönlüm

Ölüm şaşırdı menzilini

Onlar ki cehennem üzre
yürekten
cennet
süzdüler. Ay dolandı vay deli gönlüm

Ölüm şaşırdı menzilini
 
OĞLUM ÖLÜM


Tenim kurudu hasretinden
sulara adamıştım senin
sulardan narin bedenini
gözümde yaş kurudu oğul

Göklerin poyrazına
bağışlamıştım senin
ölümünü, benim ecelimi
bağrımda taş kurudu oğul

Ateşin rahminden çalmıştım
benim ihtiyarlığımı, senin
sevdalara kurban ömrünü
yaşmağımda kan kurudu oğul

Vazgeçtim ben ecelimden
sen de gel vazgeç bugün olsun
hayın ölümden, zalım ölümden
canevimde can kurudu oğul
 
ÖZETİ


Kuşların dilini öğrettin bana
çiçeklerin dilini
özlemlerin, eylüllerin, gurbetlerin
akarsuların ve zamanın
ateşi sönmeyen zamansızlığın bir de

Rüzgârın koynunda gündüzün
erguvan burcundan gecelerin

Bir bunun için mi sevmedim seni?

Yalnız ve yalnızca sürgünlerde
nice karasevdaların müebbetinde
çığlıkla çılgınlığım arasında bir
her zaman unutmak isterdim seni
her zaman hatırlamak bir de

Sonsuz beyazlığında iklimlerin
çırılçıplak lekesiz kentlerin

Bunun için de mi sevmedim seni?

Soruları yanıtlanmış aldanışlar adına
yanıtları belirsiz alışkanlıklar adına
yazlar ve kışlar, elvedalar adına
bir daha bir daha kavuşmalar adına
anılarını taşıyan her şey adına

Yolunu şaşırmış gitmelerin
korkunç ve güzel gelmelerin

Nasıl ve niçin mi sevmedim seni?
 
PUSULA


Annemin öldüğü yaşı çoktan geçtim
suyun vefası ve acılar
-bir de gökyüzü
çocuklarım olsa da

Babamın öldüğü yaştayım artık
gurbeti sıla, sılası hicran
Bir de yalnızlık
arkadaşım olsa da

Rüzgârlar yazsın aşkımı

Ama gönlüm hâlâ
oğlumun âşık olduğu yaşta
-sevdanın pusulası
anılarım olsa da

İki güvercin ey ömrüm
yılların omuzuna tünemiş
biri hayat, öteki ölüm
yaşadığım olsa da

Biri Refik, öteki Durbaş aslında
 
RÜZGARA YAZDIM ADINI


Adını, vadilerin cemresinde
yolunu yitirmiş sulara yazdım
Saçlarına kırağı düşmüş ovalara
Göçmen kuşların konağı ovalara
Rüzgara yazdım bir de...

Seni o rüzgar getirdi bana

Gördüm seni bir daha
gençliğimin ilkçağının
gözleriyle gördüğüm gibi...

O yıllarda da böyle miydi
dudaklarının ve ağzının iklimi
kirpiklerinin karası
alnının serin serinliği
saçlarının ilkbaharı?

Yüreğimde aşkın ve yarası...

Yüreğim çarpardı

Ben çarpardım yüreğimi
çıkmaz ve ara sokaklara

Denizlerin tuzuna
gurbetlerin hüznüne
hüzünlerin sılasına...

Gözlerin,gözlerindi melhem
yüreğimin yarasına...

Alıp gitmek vardı seni o an
'Bana bir şiir oku' dediğinde

Alıp gitmeliydim seni...

Bedeni haritalardan silinmiş
bir park kanepesinde oturur
başımı omuzuna koyardım
sana şiirler okurdum

Senin şiirini okurdum

Gökyüzünün en karanlık gecesinden
en aydınlık yıldızını çalar
ve kalbinin üzerine koyardım

O yıldızın aydınlığı ile aydınlanırdı
senin geçmişin ve benim geleceğim

O yıldızın aydınlığıyla
sana sevdalar biçerdim
bana karasevdalar...

Sana sevinçler ve bana hüzünler...

Ah, geçmişimin hatırasından
hatırıma bir daha gelen sevgili

Kalbimin hangi kuytusunda
saklamalıyım şimdi seni?

Hangi vadilerin rüzgarına
yazmalıyım adını ve aşkını?

Hangi rüzgarın elvedasına...

Çık gel şimdi nasıl gelirsen gel
ben beklemedeyim

Bir telefonun sessiz teline
bir mektubun puluna değil
rüzgarlara yazdım adını...

Rüzgarla bekliyorum seni...
 
SÖZ


yazılsam ayrılığın menziline
söz nereye uçar
yalnızlık nereye sensiz
nereye acılar

nereye uçar gökyüzü
ses nereye uçar
öyle sevmişim ki seni
ölüm nereye bensiz
 
SÜNGÜ


İşte akşam tenimi geren kıyısı
yüzümle çağdaş makinesini sürerdi
petrolün kanımda biriktiren
çiçeği dolardı ekmeğime
kuş olur boyardım ormanı

çünkü azalırdı sömürgesi
çünkü o hiç orman olmamıştır
rüçhanın anlattığı bu

işte geldim yangın yüzü
odalardan sürgün döllere
bırakıp aşkı makinelere
şimdi pençemi süngüleyen
etimde o kalın çark sesi

diyorum ki gerçekse eğer
dönmeliyiz artık
isyan etmeliyiz
bakın nasıl mermiliyorum alnımı
paslı mazotuna göğün

çünkü azalırdı sömürgesi
çünkü o hiç gök olmamıştır
rüçhanın anlattığı bu
 
ŞAİR NEREDE


Sonbaharın ara sokaklarında günlerim
yazım nerde, kışım nerde

Dağlara ırmaklara yükleyecektim derdimi
atım nerde, bahtım nerde

Yüzümün kırık aynasında uyurdu geceler
adım nerde, çağım nerde

- Şair, hangi kara karanlığında geleceğin
çağrın nerde, çağrım nerde

Eser şimdi ihtiyarlığın yeli zamanı hayatta
Refik nerde, Durbaş nerde
 
ŞİİRLER


ey ezilmişlik!
bir gün ben de ulaşacağım kapılarına.
yoksulluğun o sonsuz panayırını aşacağım.
aşkın şiirini ve memuriyetini kuracağım
ve elbette bitecek zamanla edebiyat tarihi
sevdanın ve alkolün kahramanlığı er mektupları
gurbetin yüreğimi dağlayan diktatörlüğü.

sevgilim acemi bir karanfil gibi açıyor
her sabah şehrin yanaklarında
bense her gece sıkıntıdan ve yeminden
elbiseler biçiyorum, namussuz ve onurlu sevdalar
dağları dağları da deliyor yalnızlık

ışıdım yoksulluğa, perişanlığa.
uykusuz kamyonlar çizdim gecenin alnına
devşirme köyler, puslu kasabalarda dolaştım.
kaç yıl
umudun ve ezilmişliğin çadırında besledim
yorgunluğu
sokakların dilber ellerinden öptüm
saçlarını okşadım dağların
ve kuşlar bile uğramazken karanlığıma
şimdi hey desem şehri saçaklarından sarsıyor yalnızlığım

eğil yüzüme sevgilim, çöz iplerini
o uslanmaz hayvanlığımı utandır, bırakılmışlığımı çınla
çünkü doymuyorum abazanlığıma pazar
mecmuaları, şahane çirkinliğim ve hülyalarımla
ey serseriliğim, ey anılarımın ahşap kraliçesi
şarabı sev, tütünü incitme, beni de unut artık.
 
TUZAK


Nefretin adresini mi soruyorsun
cinnet yağmurunda kimsesiz kuşların
rüzgârı çalınmış yalnızlığımı mı
sevdanın adresini mi soruyorsun
ayrılığı mavi, hüznü beyaz uçan

Yüzüne ay doğmakta. Seviyorum seni
sensin çılgınlığımın zalım kaynağı
elemin aşktan damıtılmış alevi
taşarken yüzünden hicranın ırmağı
zulmetin vahasını mı arıyorsun
bakışı gül sesi, gülüşü yaz açan

Yüzüne ay doğmakta. Seviyorum seni

Fırtınası çalınmış işte umudun
gençliğimin şafağı da haczedilmiş
acının ve aşkın tarihini yazmadan
su menzilinde akşam mı avlıyorsun
ikindisi kumral, baharı az olan

Yüzüne ay doğmakta. Seviyorum seni

Çile kuşatılmaz demedim mi sana
nur heykeli, gün avcısı, ay alevi
yüzü bereketli sevdalar tuzağı
kalbimin adresini mi soruyorsun
soyadı hüzünlü, adı naz anılan

Yüzüne ay doğmakta. Seviyorum seni
 
UÇURTMA


Ev hapsinde küsülü
hasret kuşu çocuklar

Göz hapsinde aydınlık
gurbet kuşu çocuklar

Sonsuz sürgün babaları

İş hapsinde günlerin
keder kuşu çocuklar

Düş hapsinde perişan
ardıç kuşu çocuklar

Mapusa bağlı yolları

Uzun ömürlü mektularda
adresi saklı çocuklar

Kimi telli kavaklı gökyüzü
kimi ipini salmış uçurtma

'Görülmüştür' yazıları
 
YENİ YIL GÜNLERİ


Bir yeni yıla daha
eylül geldi
sevgime sevgin geldi
bana, sen geldin.

Güllerle süsledim günleri
seni, sevincim ve sevdamla
beni yanlızlığımla
süslediğim günler geldi.

Günlere eylül geldi
bir yeni yıla daha
ömrüme ömrün geldi
sana, ben geldim.
 
Geri
Üst Alt