Yılmaz Erdoğan Şiirleri

Damla 

Co Admin
Yönetici
Apple Expert
Adım
Öznur
Konum
İstanbul
Cihaz
iPhone 11
Katılım
13 Haz 2018
Konular
1,090
Mesajlar
5,080
Tepkime puanı
4,305
Puanları
2,589
Yaş
39
Konum
Türkiye
YAĞMUR



Yer ile yeksan, ıslak saçlı, kem gözlü
Kavim göçlerinden bu yana ağlayan
Ve durmadan cep kanyağı yakıcılığında
Ezgiler çalan, çaldırtan, yakalatan
Adı bende gizli bir kadındı İstanbul.
Şehre bir yağmur yağdı ben ağladım.
Sevilirken ayrılmak mı kaldı Bizans'tan
Yalan dolan yoktu gözlerde yalnızca ses
Verilmiş sözler birdi edilen yeminler sıfır
Eşyalar alındı fotoğraflar söküldü yerlerinden
Bir aşkın izlerini yok edecek
Başka bir aşk sipariş edildi yeniden
Bir şehre yağmur yağdı ben ağladım
Kim daha çok yalan söndürdü çay bardaklarında
Ve buğularda yitirilen kimin adıydı
Bir aşktan diğerine kaç saatte gidiliyordu
Soyulur muydu kabuğu hayatın
Yoksa tüm vitamini kabuğunda mıydı
Yağmur şehre bir yağdı ben ağladım
Ben giderken en çok seni götürdüm
Aklımın nakliyesiydi asıl yoran taşıyıcılar
Yardan düşmüştüm yaralarım yârdan armağandı
Kutsal kitabım da ziyan edilmiş sevgililer atlası
Bense sevmeyi beceremedim
Belki de sevilmeyi

Benim sevmeye engel evcil acılarım vardı
Ben yağmur ağladım bir şehre yağdı
Ben şehre ağladım bir yağmur yağdı
Ben bir ağladım şehre yağmur yağdı
Ben yağmur ağladım


Y.E


YAŞAYABİLME İHTİMALİ


Saneme

soğuk ve şehirlerarası
otobüslerde vazgeçtim
çocuk olmaktan
ve beslenme çantamda
otlu peynir kokusuydu babam...

Ben seninle bir gün Veyselkarani'de haşlama
yeme ihtimalini sevdim.

İlkokulun silgi kokan, tebeşir lekeli yıllarında
(Ankarada karbonmonoksit sonbaharlar yaşanırdı o
zaman) özlemeye başladım herkesi... Ve bu hasret öyle
uzun sürdü ki, adam gibi hasretleri özlemeye başladım
sonra...

Bizim Kemalettin Tuğcularımız vardı...
Bir de camların buğusuna yazı yazma imkanı...

Yumurta kokan arkadaşlarla paylaşılan
kahverengi sıralarda, solculuk oynamaya başladık...
Ben doktor
oluyordum sen hemşire, geri kalanlar kontrgerilla...
Kırmızı boyalarla umut ikliminde harfler yazılıyordu
pütürlü duvarlara ve Türk Dil Kurumu'na inat bir
Türkçeyle... Ağbilerimizden öğrendik, Ş harfinden
orak çekiç figürleri türetmeyi...

Ankaraya usul usul karbonmonoksit yağıyordu.
Ve kapalı mekanlarda sevişmeyi öneriyordu
haber bültenleri...
Oysa Ankarada hiç sevişmedim ben.
Disiplin kurulunda tartışılan aşkım olmadı benim...
(Sınıfça gidilen pikniklerde kıçımıza batan platonik
dikenleri saymazsak...)
Ankara'ya usul usul kurşun yağıyordu... Ve belli bir
saatten sonra sokağa çıkmamayı öneriyordu haber
bültenleri... Oysa hiç kurşun yaram olmadı benim...
Ve hiçbir mahkeme tutanağında geçmedi adım...
Çatışmaların ortasında sevimli bir çocuk yüzüydüm
sadece...

Sana şiirler biriktiriyordum fen bilgisi defterimde ama
sen yoktun... Ben, senin beni sevebilme ihtimalini
seviyordum, suni teneffüs saatlerinde... Okul servisi
seni hep zamansız, amansızca bir lojman griliğine
götürüyordu... Ben, senin benimle Tunalı Hilmi
Caddesine gelebilme ihtimalini seviyordum...

Ben senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum.

Yaz sıcağı toprağa çekiyordu tenimin çatlamaya hazır
gevrekliğini... Sonra otobüs oluyordum
kırık yarık yolların çare bilmez sürgünü...
Ne yana baksam dağ ve deniz sanıyordum Muş
ovasının yalancı maviliğini... Otobüs oluyordum bir
süre... Yanımızdan geçen kara trenlerle yarışıyordum
yanağım otobüs camının garantisinde...
Otobüs oluyordum... Bir ülkeden bir iç ülkeye...
Çocukluğuma yaklaştıkça büyüyordum...

Zap suyunun sesini başına koyuyordum şarkılarımın
listesinin... Korkuyordum... Sonra iniyordum otobüsten...
Çarşıdan bizim eve giden, ömrümün en uzun, ömrümün
en kısa, ömrümün en çocuk, ömrümün en ihtiyar yolunu
koşuyordum... Çünkü sonunda annem oluyordum babam
kokuyordum sonunda...

Soğuk ve şehirlerarası otobüslerde vazgeçtim
çocuk olmaktan...
Ve beslenme çantamda
otlu peynir kokusuydu babam...

Ben seninle birgün Van'daki bir kahvaltı salonunda...
Ben seninle (sadece bilmek zorunda kalanların bildiği)
bir yol üstü lokantasında...
Ben seninle, Ağrı dağına mistik ve demli bir çay
kıvamında bakan Doğubeyazıtın herhangi bir toprak
damında...
Ben seninle herhangi bir insan elinin terli
coğrafyasında olma ihtimalini sevdim...

Ben senin
beni sevebilme ihtimalini sevdim...


Y.E


SANA KALAN SAZ



sana
yaralarımdan çiçekler
ilk yardım geceler biraz da
ve yangında kurtarılması imkansız acılar
bırakıyorum...

seni özümün gizinde saklıyorum...
bütün aşklarımın izlerini sayıklayarak
ve aldatarak tüm sevdiklerimi

sana
cinayetimin ipuçlarını bırakıyorum...
vasiyeti olmayan ölüler ülkesinden
(türkülerin sırtındaki muamma!)
yazık bir nakarat bırakıyorum sana

"ben sana gülüm demem
gülün ömrü az olur"

öç biter
biter şarkı

yaz olur...


Y.E


TARİHÇE


önce hain bir uykunun sevimsiz sabahı
gibi sıradan mahmur
aynı sabahın
ilk sıcak çayı gibi ferah
bir karşılaşma...
- Merhaba!

sonra güzel
ve en sıcak gülüşmelerin ev sahibi
bir yüz...
- Görüşürüz!

derken
sanki elin elimde
kem gözlere keder
dünya güzeli sohbetler
- Ara beni!

ardından
derimizin altına sızan
hani katiyen rakı içme mecburiyeti çağrıştıran
bir korku ki
- Eyvah!

ve şimdi
kalbimi karanlıklarda hançerleyen
aklımı başımdan eyleyen
çok uzun yollarda
hiç uykulu otobüs saatleri gibi
acıtan
kanatan
yani korktuğumuz
yani başımıza gelen
büyüdükçe büyüleyen
aşk...
- Seni seviyorum!

şimdi sen
kalbimin közünde kıvılcım kıvamında
ağrıyan...


Y.E


SEBEBİM DERLER YA..


ölümüm senden olur
bilinsin
ne uçsuz bir kan akışı
ne buğusu kadehte rakının
ela ve sonsuz bir teneşir uykusu
gözlerinin ağlamaklı bebeğine...

acemi zamanlar silinsin
ölümüm senden olur
bilinsin
sen istesen aslında
bütün kafiyeleri eskitirsin

aklında kalmayacak aklım
başka kollar başka sarılmalar
ve her defasında alsancak
platonik rutubet kokacak
aklına bir fikir gelecek
bir çift iri memenin kuşkusuna
fidye vereceksin

bütün iklimlerin feri silinsin
ölümüm senden olur
bilinsin

gözlerin bir içim çaydı bizansta
gözlerin
ela teneşir uykularıma kapanan kırık pencere...


Y.E


ALKOL İKİNDİSİ


biz ne zaman içsek
köfte geç gelir
ve oturur muhabbetin terkisine
çıplak bir efkar sözcüğü

biz ne zaman içsek
sabah akar meycinin cebine
günde kaç kez öpüşür ki
akrep ile yelkovan

biz ne zaman içsek
iç değilizdir aslında
dışımızda bronz bir
akşam sözcüğü

çırıl bir
efkar sözcüğü
eften püften bir kar beklentisi
delikanlı kıvamında
sevda değilse de
tabansız sevişmelerdeki
el değmemiş pişmanlık

biz ne zaman içsek
iç değilizdir aslında

bu alkol ikindisi şiirde
şimdi burada
açılsaydın
adımın baş harfi gibi
belki ağustos kokardı ağustos

sen...
fikrini ipotek etmiş kiralık sevdalara
senine boyuna sevilmiş sen
yalanı sevdasından büyük sen
bir bil sen!

biz ne zaman içsek
seni düşünüyoruz
genzimizde göl göz
yaşları...

biz ne zaman içsek
iç değilizdir aslında...

dışımızda bronz bir İzmir akşamı!


Y.E


BİLDİĞİN GİBİ DEĞİL


bizi bilirsin
avuçla su içmeyi
marifet biliriz
yenilmeyi bir de
kendi sahamızda...

bizi bilirsin
saçımızı ıslatmayı fiyaka biliriz.
limonla!
tespih yaparız,
düş kırıklarından...

bizi bilirsin
ağzının içinde oturmak isteriz.
ve rutubetin en yakıştığı yer biliriz
ağzını...

bizi bilirsin
yaşamak biliriz
vademiz dolduğunda
avuçlarına gömülmeyi...


Y.E


KAYIP KENTİN YAKIŞIKLISI


dokuzunda kayboldu mayıs'ın
cesedi bulundu
onikisinde...

kaçırıldığında da
kaybolduğunda da
ve cesetken de
yakışıklıydı...

amcamdı...


Y.E


NİSANLIK ÖLDÜ MÜ


koşulacak bir sancı gibi inceden
genceden aktım geceye
ihtiyar sokaklarda acemi lambalar
ve ıslak bir ışık ilkbahara
ilkbaharın günahı olmaz nasılsa...

çocuklar bulmuş, getirdiler
kanadı kırılmış bir nisan yağmurunu
nisan'ın kuyruğuna teneke bağlar mı insan
çocuk olmasa?...
aşk şakasını kaldırır mı insan
çocuk olmasa...

bir celsede boşanıyor mağrur bir yağmur
nisanların yenildiği yalancı baharlarda...
ilkbaharın günahı olmaz nasılsa!


Y.E


MEVSİMLİK ŞARKI


kanıyor takvimden gamsız ağaçsız
evlatlarını döver gibi seven bir sonbahar
güvertesinde adresini şaşırmış
kayıp bir nisan yağmuru

ömrümün sol anahtarısın
hazan makamının kapısını açan
ne nisanlar gördüm ben
ilkbahardan kaçarken
bir mızraba tutunan

ne bileyim ben
böyle bir seydir herhalde
bir mevsimin şarkısı
ya da mevsimlik bir vivaldi sancısı...

ekim kasım işlerini öğrenirken bir keman
ağlamayı bir de
şarkıya söz yürür
yeşile aldanır suyun kudreti
ve sen hiçbir zaman
sol anahtarı yaptıracak bir çilingir bulamazsın
bana kalırsa sen
ömrünün sonuna kadar
o şarkının kapısında kalacaksın!
 

Damla 

Co Admin
Yönetici
Apple Expert
Adım
Öznur
Konum
İstanbul
Cihaz
iPhone 11
Katılım
13 Haz 2018
Konular
1,090
Mesajlar
5,080
Tepkime puanı
4,305
Puanları
2,589
Yaş
39
Konum
Türkiye
CAN FEDA


Bu nehrin kaynağı yalan
Senin kendin diye bildiğin
Hep başkasınca tasarlanan.

Onarsın diye değil inat
Bilirim
Sağaltmaz,
İncitir edebiyat.

Aşkına şiir süsü ellerim
İbadetine güvendiğim,
Benim ben diye bildiğim
Bu ben Mazhar Ağbi bu kendim...

Yola çıkasım var Canfeda
Kendimden gidesim var.

Çok adam gördüm
Kendisi zannettiğinden az.
Bakıyorum beni yansıtan her şeye,
Zannettiğim gibi değil Canfeda,
Zannettiğim gibi değil
Kendim bile.

Arsız bir çoğalma isteğini hafif meşrep
Gündüz gözü yaşamasından,
Sureti çok daha göbekli aslından.

Yola çıkasım var Canfeda
Kendimden gidesim var...

Ama toparlanmalı önce...
Eşya dediğin ne,
Bu şiir, biraz yağmur...

Müjdeci gülüşüne kıstırdığım pis,
Budaklı hatıra için,
Hangi sözü bulsam incitici
Saplıyorum dilime,
Akrebim bilirsin
Hep zehir saklıyorum yüzüğümde.

Bir çiçeğin içine çoğaldım
Sonra döktüm yapraklarını.
Düştüm düşmüşüm,
Acısını çekmeye üşenmişim üstelik.

İnan Canfeda,
Her sözüm yalansa bu değil,
Yemin tillah Canfeda,
Nasıl oldu anlamadım...
Nasıl ettim, nasıl dedim bilmiyorum
Ben de kendimden bunu beklemezdim.

Yola çıkasım var Canfeda
Kendimden gidesim var.

Yılmaz Erdoğan
 

Damla 

Co Admin
Yönetici
Apple Expert
Adım
Öznur
Konum
İstanbul
Cihaz
iPhone 11
Katılım
13 Haz 2018
Konular
1,090
Mesajlar
5,080
Tepkime puanı
4,305
Puanları
2,589
Yaş
39
Konum
Türkiye
ACİL ŞİFALAR


Bahçe kapısından sızdılar
Aralık kalmış neresi varsa hayatımın
Bünyede bastırılmamış ne kadar isyan varsa ordan
Daha asitli bir yalnızlık için dilek tutuyorum şarkılara
Sıradaki benim şansıma diyorum
Haberler başlıyor birden
Benden, hazin biçimde bahseden
Kumsalların istenmeyen kaç kum tanesi varsa
Önde gideniyim her tazyikli akışta

Zayii makamında bestelenmiş yazılar kaldı avluda
Gitme diye yalan bile söylerim
Yerini söylerim ne saklamışsan kal diye
Bu yaz'ı serin tutalım diye çıplak tenlerde
Geceyarısı tatlı bir soğukluk olsun diye her sevişme
Aramızdaki her üryan gelişme
Hem gidenedir bu şiir
Hem gelecek olana
O da biraz oyalanıp gider nasılsa
Hep haberler başlayacak biliyorum
Hangi şarkıyı seçsem şansıma
Şimdi şifa niyetine giriyorum sulara
Mavisine değil denizin
Sade tuzuna
 

Damla 

Co Admin
Yönetici
Apple Expert
Adım
Öznur
Konum
İstanbul
Cihaz
iPhone 11
Katılım
13 Haz 2018
Konular
1,090
Mesajlar
5,080
Tepkime puanı
4,305
Puanları
2,589
Yaş
39
Konum
Türkiye
BU YOL NEREYE GİDER


Bu yol nereye gider
bir kuğunun boynuna dokunurken…

yol bir yere gitmez
içerde
düz saçlara uğrar
ayak üstü bir akşamüstü
her plansız ürperişin sonu
hüsran
ve hüsran
çok sanat müziği bir kelimedir

yol bir yere gitmez
o bir durma biçimidir
yol yoluyla gidebilir yare
yoldan çıkabilir apansız
ve ömür bitebilir yoldan once
ama yol bir yere gitmez
o bir durma biçimidir
yaşamak
hızlı bir ölme biçimidir
düşünce ışıktan yavaşsa
erken gidilmelidir
gerdan sözcüğüne
bir kuyumcuda da rastlayabilirsin
bir kasapta da
kalbin sızlamaz
bir kuzu yüreğini vitrinde görünce
o bir beslenme biçimidir
ama korkarsın
kurdun sevdiği havadan
ayakkabı yaparsın yılandan

yol bir yere gitmez
o bir durma biçimidir
her garantiyi istersin hayattan
oysa ölümle yaşam arası
uzun malum ince bir yol
bir yere gitmez
o bir ölme biçimidir

iyi yolculuklar denmez bir gidene
yapılamaz çünkü
çok yolculuk bir seferde
yolcu denmez her gidene
herkes o yolun taraftarı olmayabilir
hiç bir sürgün
gittiği yolu sevmez mesela


yol bir yere gitmez
o bir susma biçimidir
soğuk bir taşıtın uğultusunda
 

Damla 

Co Admin
Yönetici
Apple Expert
Adım
Öznur
Konum
İstanbul
Cihaz
iPhone 11
Katılım
13 Haz 2018
Konular
1,090
Mesajlar
5,080
Tepkime puanı
4,305
Puanları
2,589
Yaş
39
Konum
Türkiye
KENDİM VE HEPİMİZ


Bir gün herşeyinle dimdik
Her türlü kavgaya hazır
çıplak gergin
her sözü verecek kadar aceleci
tutamayacak kadar unutkan
sade çaresizken kadın
genelde erkek.
2
kendi sözlerinin gölgesine hayran
hiçbir şey gerçek değil alkışlar yalan
hala bir çift çarpık bacak
kendi resmi resmiyle barışık
küs eskisiyle ve eski sevgililerin hepsiyle
ama hala çok güzel
hakkında konuşmak senin
ben senden bahsediyorum yine
kime darlansa kalbim kimin kılığında.
ne zaman aklım çıksa yerinden
tuzu ayarında gözyaşlarıyla
dönmeyeceğime inandığım günlerde
bu seyrüseferden
bu seyrüsefer sözünün burada geçme sebebi
tamamen kelimeyi sevdiğimden
diyorum işte bu sefer oğlum
işte bu sefer
olacak olmakta olan
yanacak yanmakta olan
yok çare akacak akmakta olan düşecek...
ama hala çok güzel
hakkında konuşmak senin
düşünmek seni en ayıp kılıklarda
en düşmüş saatlerde
Hala güzel
Hakkında konuşmak senin...
Otuzu geçmişiz hiç haketmeyecek kağıtlarla
Oysa boş kağıt vermişiz geçmeyelim
Kalalım diye o sularda
Yalnız çirkince geçmiş bir gençliğin ağıtı
Bu kadar acıksız olurdu zaten
Çocuktum kürtlerin kuyruğundan bahsedilirdi
Nicedir uyruğundan bahsediliyor
Ve kim ne söylese bu mühim mesele hakkında
Mühim kanamalar tespit ediliyor hastanın dosyasında
Ve diyorum ki ben bazen
bu iki sevgilinin arasında
ve ikisinin eşit derecede akrabası
ilk kez bir düğünde adam hem erkek hem kız tarafı
Bağırıyorum şaka yollu
Olacak olmakta olan
Yanacak yanmakta olan
Akacak akmakta olan..
düşecek
Ama hala çok güzel
Hakkında konuşmak senin.
Bir beyhude çabasına daha girişmek
Seni methetmenin. .
Sana küfretmenin.
Hala güzel
Hakkında konuşmak senin
Kökünü kendi sökmüş bir inatçı adamdır yurdum
Hangi toprağa denk gelmişse
Oraya salmış kılcallarını
Ve hepsinden başka çiçek türemiş,
Seçebıldiğince yaban otlarının arasındar
Çok şahane insanlardır
Kendini soyacak kadar ahmak hırsızları ayırırsan
Çok iyi şiirler yazdım
Kötülerinin tamamını çıkarırsan.....
Ama hala güzel
Hakkında konuşmak senin
Hatta aleyhinde!
Bağır çağır hatta
Yeri gelirse çok sağlam bir kaç gözyaşı eşliğinde
Güzel...
Hala güzel
hakkında konuşmak senin
Dinimin dolanması her görüşmede
Her karşılaşmada
Yani her eski sevgililer bayramında hayatın,
Güzel.
rakının ikinci dublesinde ilk karşımıza çıkanı
öptüren şey ne ise
Bir şölenlik hatıra mı yoksa çift dingilli bir acı mı
yanısıra neyse artık o şey,
hanı bir bıçak saplaması kadar hasmane
ve bildiğin cennet davetiyesi kılığında bir şey
işte ne ise o şey ....O güzel ...
hala güzel hakkında konuşmak senin......
 

Damla 

Co Admin
Yönetici
Apple Expert
Adım
Öznur
Konum
İstanbul
Cihaz
iPhone 11
Katılım
13 Haz 2018
Konular
1,090
Mesajlar
5,080
Tepkime puanı
4,305
Puanları
2,589
Yaş
39
Konum
Türkiye
Ankara şiiri

Ankara'ya öyle yakışırdı ki kar..
asfaltlar ışıldar buz tutardı resmi yalanlar...
kimse keman çalmaz belki ama
çok keman çalınsın balolarında
diye yapılmış
gri sisli binalar...
alnının ortasında
ciddi bir devlet asabiyeti.
çok kötü günlermiş gibi en genç zamanlar
bu zulüm bu sevda bitmezmiş sevmek
bir halkı sevmekse aşk o zaman sevmekmiş!
(biz bir şeyi delicesine severiz
ama tanrım neyi?)
kahve önü çatlak mozaik
bel kemiğine tehdit
kürsüler üstünde
çok sigara içen
öğrenciler
bir daha asla yaşayamayacağı
aşkları teğet geçerken
hep onu sevmeyenleri severek
hep onu sevenin gözlerinden
kalabalıklara kaçarak
karışarak toplumcu gerçekçi yalnızlıklara
yüksek rakımlarda çatlamış dudaklarını
bir izmirli güzele dayatmak varken
(hep kardeş olacak değiliz ya
yaşasın halkların sevgililîğî!)
soyut bir sevdaya
beşik kertilmiş olan
dağda çoban
şehirde şark çıbanı sayılan
fırat'ın büyük elleri
ararat'ın kız yelleri
cilo'nun derin nefesleri
hülasa kente hukuk mukuk okun
mümkünse o arada da memleketi kurtarmaya gelmiş
anadolu çocukları ankara' ya öyle yakışırdı ki kar
asfaltlar ışıldar
buz tutardı resmi yalanlar
(belki balkona kar seyretmeye çıkar diye
sevdiğimiz kızlar
çok dibimiz donmuştur ve çoğu zaman
bu kar mevzuu
kızlara yeterince ilginç gelmemiştir
hiçbir şey kapalı bir dükkan kadar
hüzünlü gelmez insana
ankara'da
yoksa bugün bir hayat
yaşanmayacakmı duygusu çöker bütün bozkıra.
Kimse keman çalmaz belki
Belki bu fiim hiçbir zaman
o kadar fiyakalı olmayacak ama
Hiçbir lahmacunda
o okul yolundaki üçüncü sınıf lokantadakinin
tadını vermeyecek bir daha
Çok daha iyilerini yedim sonra
bizzat Urfa'da hatta
Ama hiçbirinde
o kadar aç oturrnadım sofraya
ankara'ya
öyle yakışırdı ki kar
çok yabancı bir soluk duyulur bazı
bilinmez bir dilin ıslığından
anla ki sıkıldı bizim konsolosluktaki konuklar
öyle deme ankara'yı sevmeyene bir zulümdür
bu kadar insanın neden ankara'yı sevdiğini anlamadan
ankara'da yaşamak
yollarına hep sevdiğimiz insanların
adlarını vermediler ama biz her duvara
bilvesile onların adını yazarak yaşadık
kül ve betondan mürekkep
yaşadıkça yaşanılası gelen
o tuhaf bozkır kokusunda.
ankara'ya öyle yakışırdı ki kar.
asfaltlar ışıldar...
bir günden bir sürü gün yapan
mesai saatlerinde hiçbir şey yapan
hiçbir şey alıp hiçbir şey sunan
rakıyı bol sulu içen
dokunmasın için deği!
çabuk bitmesin dîye devletimin tekel rakısı
hep kağıtlara bakarak
hep kağıtlardan bakarak
hem neşet ertaş' ı hem bülent ersoy' u
aynı anda sevmeyi başararak
karısının bayat ekmeklerden yaptığı tatlıyı
çok beğenmeyerek ama
yine de bu tasarrufunu takdir ederek
boynu hep kıdemli bir atkının içinde saklıyken
hep bir şeylere birilerine küsmüş gibi
yürüyen...
memurlar.......
ankara'ya öyle yakışırdı ki kar..
asfaltlar ışıldar
buz tutardı resmi yalanlar...
biz şimdi kapalı birr kuruyemişçi
dükkanının -ki bütün plan kar altında
tuzsuz ay çekirdeği çitileyip
yanı sıra bafra içmektir-
kötü ışıklandırılmış vitrininden
umutsuzca içeri bakan
kimliği gereğinden fazla sorgulanmış
merhabadan çok çıkar ulan kimliğini denmiş
-yani sistem kendi verdiği kimliği
zırt pırt geri istemektedir-
doğduğu yer yüzünden
doğuştan kavgacı zannedilen ama
pek çoğu kavgadan nefret eden
kavgacı esmer cesur korkak
çoğu kürt çoğu türk çocuklardık...
ankara'ya öyle yakışırdı ki kar....
ha sonra belki ahmed arifin aklına
hiçbir şairin aklına gelmeyecek
-çünkü hiçkimse bir daha ankara' yı
O'nun kadar sevemeyecek -bir şiir islenir:
kar altındadır varoşlar
hasretimnazlıdır ankara.....
ustam yine sen bilirsin ama
hangi aralıkta bir şair ölmüşse
işte oen netameli aydır bence.
ankara'ya öyle yakışırdı ki kar...
asfaltlar ışıldar...
yalanlar...
şimdi ve sonra ne zaman ankara'ya kar yağsa
elim gönlüm çocukluğum buz tutar.


Şiir: Yılmaz Erdoğan
Müzik: Deniz Erdoğan
Düzenleme: Yıldıray Gürgen
 

Damla 

Co Admin
Yönetici
Apple Expert
Adım
Öznur
Konum
İstanbul
Cihaz
iPhone 11
Katılım
13 Haz 2018
Konular
1,090
Mesajlar
5,080
Tepkime puanı
4,305
Puanları
2,589
Yaş
39
Konum
Türkiye
İŞSİZ ŞİİR
bu imkansızlıklar
bu yaralar
hepsi,
hepsi insan işi

sevda diye bağıran yüzün,
bir kitabın en sır satırını
okuyan sesin,
beni bana düşman eden,
ağlamaklı gecelerimin
tek temsilcisi
ve hiçbir yerde şubesi
olmayan yüzün
yani baştan ayağa sen...

bu bakışlar
bu bakır tadı
hepsi,
hepsi insan işi
ve insanın insana ettiği
en yalan yemin: Aşk!
hepsi,
hepsi insan işi...


Mart 1994

Y.E
 

Damla 

Co Admin
Yönetici
Apple Expert
Adım
Öznur
Konum
İstanbul
Cihaz
iPhone 11
Katılım
13 Haz 2018
Konular
1,090
Mesajlar
5,080
Tepkime puanı
4,305
Puanları
2,589
Yaş
39
Konum
Türkiye
CEMRE
gözüme ilişti gözün
içimde infilak saati!
yasak baktın nikotin sıcağıma,
bir sigara daha yaklaşıyor bahar..

ellerin yanında değil,
gemiler kalkıyor avuçlarından
bütün limanlarda bir telaş,
yaklaşıyor bahar...

deniz altında bir zindan düşü,
ayıp sarılmalar, lanetli öpücükler
bilinmez bir Nemrut esrarı
arkadaş dağlar gibi
korkusuz korkular...
kekikler yeşeriyor
yaklaşıyor bahar

bir deliliğin eşiğinde
amansız mekansız
sofrasız
yani aç, ilaçsız
ve
hiçbir şiirin eskitemediği
gözlerin,
gözlerimin önünde
el pençe divan..
bahar damarı çatladı toprağın
bir nefes daha yaklaşıyor bahar!


Mart 1994

Y.E
 

Damla 

Co Admin
Yönetici
Apple Expert
Adım
Öznur
Konum
İstanbul
Cihaz
iPhone 11
Katılım
13 Haz 2018
Konular
1,090
Mesajlar
5,080
Tepkime puanı
4,305
Puanları
2,589
Yaş
39
Konum
Türkiye
HEPSİ BU
değişen ben değilim
dönüşen savaş
yaşlanmakla ıslanmak aynı şey:

bir yağmurun gölgesinde ihtiyarlamak

şimdi ölüm bile yetmiyor
acılarımızı tartmaya
dostlar
alıngan bir sahili pinekliyorlar
bir merhaba'yı bıçaklar gibi artık
selamlaşmalar

değişen ben değilim
dönüşen savaş

artık zaman bile yetmiyor
yaşadığımızı sanmaya

yine de ışıklar bu kenti
güzelmiş gibi gösteriyor
geceleri...

geceler...
yani
Ahmet Haşim'in kafiyeleri....

seni aklıma düşüren
yerçekimi değil
yalancı yıldızlar
öyle uzaksın ki
üflesem soğuyacaksın
sarılsam okyanus

bir aşka yetecek kadar
ve anımsatacak kadar
sebepsiz bir ölümü,
acılarımız
ve kafiyelerimiz var...

işte hepsi bu kadar....


Nisan-Mayıs 1994
Berlin - Kuzguncuk

Y.E
 

Damla 

Co Admin
Yönetici
Apple Expert
Adım
Öznur
Konum
İstanbul
Cihaz
iPhone 11
Katılım
13 Haz 2018
Konular
1,090
Mesajlar
5,080
Tepkime puanı
4,305
Puanları
2,589
Yaş
39
Konum
Türkiye
SON DURAK

kilitlenmiş beton kanatları kuşların
oksit gibi yakışkan bir mayışmayla ağarmış gün
pas tutan kelimeler için bir iksir belki de
ya da aklına susamış sevgililerin safdilliği
acıtmış ömrünü çekirgelerin
medyatik soruşturmalardaki enflasyonist yargılar
haber değeri taşımıyor haber spikerinin ölümü
herkes kendi manşetinde satır arası
hiçbir bakışı aydınlatmıyor florasan buğusu

burası son durak inecekler için son fırsat
bir daha ne süper ne mega kupon verilecek
kalanlar şoförün evini göremeyecekler hiçbir zaman
onları sonsuza götürecek, afaroz edilmiş bir merak
burası son durak

hafızada kalan tek numara için
telefona uzanır elleri
ölümüne randevulu insanların
temize çekilemez not defterleri


Yılmaz ERDOĞAN
 

Damla 

Co Admin
Yönetici
Apple Expert
Adım
Öznur
Konum
İstanbul
Cihaz
iPhone 11
Katılım
13 Haz 2018
Konular
1,090
Mesajlar
5,080
Tepkime puanı
4,305
Puanları
2,589
Yaş
39
Konum
Türkiye
İMGESİ KENDİNDEN KALIN
orada
bizans
orada
topkapı ve surlar
ve rutubet, aslanım!
şimdiki zamanlarda aklım
geniş zamanlardaki
rehavet!

şiirdik bütün aşkşamları
seninle
saçından bir dal düştü
yüzünün en ıssız yerine

yine sen
ve yine sizlik
sensiz artık bu şehir
faşistanbul!


Nisan 1994

Y.E
 

Damla 

Co Admin
Yönetici
Apple Expert
Adım
Öznur
Konum
İstanbul
Cihaz
iPhone 11
Katılım
13 Haz 2018
Konular
1,090
Mesajlar
5,080
Tepkime puanı
4,305
Puanları
2,589
Yaş
39
Konum
Türkiye
GÜLÜŞÜN
gülüşünde bir mana var
saklayamazsın
sarılışında ne düşler
ne düşükler
sakınamazsın

aynı yolları,
kimsesiz mekanları
birlikte özleme hasreti..
yalnızlığımın dert ortağı gastrit..

gülüşünde bir mana var
saklayamazsın

bütün iç savaşlarda
rehin alındı bu yürek
kandıramazsın

hangi çekilişin
büyük ikramiyesi bu,
en uzak sevişmelerin
yeni yetme utancı
lakin aşk
biraz da utanmaktır yaşamaktan....
sakınamazsın...
yeni yetmelik işine gelince
o zaten hepimizin gizli öznesi
Türkçe'de var
bazı dillerde yok

gülüşünde bir mana var
saklayamazsın
kime niyet kime felaket bu aşk
anlayamazsın

ödümüz patlıyor acı çekmekten
oysa
biraz da acıdır
aşkın mayası....
kaçınamazsın..

gülüşündeki manayı saklayamazsın
tutunacak verimiz yok
resmi tutanaklarda

gülüşünde bin yıllık hasret var
saklayamazsın
.........................................

bu yazık karşılaşmanın
alnımıza çakılıyor anafikri:

aşka cesaretimiz yoksa
başka zaman görüşürüz!


Şubat1994

Y.E
 

Damla 

Co Admin
Yönetici
Apple Expert
Adım
Öznur
Konum
İstanbul
Cihaz
iPhone 11
Katılım
13 Haz 2018
Konular
1,090
Mesajlar
5,080
Tepkime puanı
4,305
Puanları
2,589
Yaş
39
Konum
Türkiye
BÜYÜYORUM
büyüdükçe,
sentetik zamanlara
kangren ayaklar bastım,
izi kaldı
ömrümün...

kara çaldılar yüzüme
bütün kara parçalarında
elbette
"afrika dahil"
parça başı çalışan
kiralık katildi zaman

gülüşüm sivas yangını
ağlarsam kızma...
ölmek bile
yakışıyor bazı adama....


Mayıs 1995
İzmit turnesi

Y.E
 

Damla 

Co Admin
Yönetici
Apple Expert
Adım
Öznur
Konum
İstanbul
Cihaz
iPhone 11
Katılım
13 Haz 2018
Konular
1,090
Mesajlar
5,080
Tepkime puanı
4,305
Puanları
2,589
Yaş
39
Konum
Türkiye
(B)AŞK(ALAŞ`AN)AŞK
adını anmak güzeldi
dost ağızlarda sana dair cümlelerin ıslatılması..
adını anmak..
yüksek sesle, kimsesiz gecelerin düşsel avuntularına
sırt çevirip senden söz açmak..
biraz gülünç, biraz sitemkar..
güzeldi...
adının türkçedeki yankısı özeldi...

Seninle yoğurt yemek, kendi Kanlıcanlı, sülalesi
Kandilli yoğurtcunun mekanında..
Denize amors durup, yüzüne
cepheden bakmak güneşli bir mavilikle.... güzeldi..

ipe sapa konuşlanmaz bahanelerle elini tutmak,
yüzünde
yüz yıllık bir hasreti gidermek güzeldi...

Güzeldi'li geçmiş zamanları düşünüyorum şimdi...
Cümlelerimiz öznesiz.. Umursayan yok Kanlıca'daki
yoğurdu...

Ve eşikteki öpücük, tarih bilinci olmayan bir aşkın
mührüdür artık.....

Aralık 95
Y.E
 

Damla 

Co Admin
Yönetici
Apple Expert
Adım
Öznur
Konum
İstanbul
Cihaz
iPhone 11
Katılım
13 Haz 2018
Konular
1,090
Mesajlar
5,080
Tepkime puanı
4,305
Puanları
2,589
Yaş
39
Konum
Türkiye
Adın Bahardı

Kente yanlızlık gelirdi sen uyuyunca
Yüzümde mevsim değişirdi uyandığında
Bilmezdin gizliden seni sevdiğimi
Aşkın içimde solardı adın bahardı

Eteğini koştururdun sokağımızda
Sokak sus pus olur sana bakardı
Bilmezdin gizliden izlediğimi
Gözlerim gözlerinden korkardı
Hatırlıyorum adın bahardı

Sokakta bir bayramdı durakta bekleyişin
Sanki sonsuz bir ayrılıktı okula gidişin
Bilmezdin her sabah seni yolcu ettiğimi
Yüreğim yol boyu ardından ağlardı
Hatırlıyorum adın bahardı
Yılmaz Erdoğan
 

Damla 

Co Admin
Yönetici
Apple Expert
Adım
Öznur
Konum
İstanbul
Cihaz
iPhone 11
Katılım
13 Haz 2018
Konular
1,090
Mesajlar
5,080
Tepkime puanı
4,305
Puanları
2,589
Yaş
39
Konum
Türkiye
Aman Ormancı

Nasıl hecelersen hecele
Hep aynı biçimde yazılıyor
Ayrılık

Çok yol bilenler geçti
Ayağını yordamına göre uzatan
Kurdun kuşun bileceği hal değilmiş ya öylesi işte
Eski sözlere yeni kafiye bulmak gerekmez
Suyu sefası kendine yeten
Stabilize bir eğlenmektir hayat
Her sevdalıya aşık atmak gerekmez

Sen, o hep önden giden
Çatallanan bahçesindeyken sevişmenin
Ki çıplak ve bensizliği ele almışken
Ne anlattığını bilmek istemeyen
Şiirler getiririm arkandan
Bir devrik cümlem kalır acınası
İki çekingen benzetmem belki
Ve derisi soyulmuş bir nakaratım kalır
Yoluna ağladığım o türküden
Artık ehemmiyeti kalmaz
Köprünün
Ve hoş gül içimlik suların
Ya da
-içkiden olsa gerek-
Masayı yıkan ormancının
Nasıl kıydın diye sormanın da manası yoktur
Suç delilleri ortadadır
Ve zaten
Kim olsa katılır akışına gerisinin

Aman ormancı
Canım ormancı
Köyümüze bıraktın
Yoktan bir acı

Acı köyde ya o yüzden türkü,
Yoksa roman olacak
Kentimizde geçse öyküsü

Bir de gülüşün kalır
Dişlerinin etrafından
Ve bilişin kalır
Her şeyi ama her şeyi
Eski haliyle

Yılmaz Erdoğan
 

Damla 

Co Admin
Yönetici
Apple Expert
Adım
Öznur
Konum
İstanbul
Cihaz
iPhone 11
Katılım
13 Haz 2018
Konular
1,090
Mesajlar
5,080
Tepkime puanı
4,305
Puanları
2,589
Yaş
39
Konum
Türkiye
Aşk Hayatı

Sevmek gibi geliyordu her şey,
sevmek gibi gidiyordu kadın
adının anlattığı,canın teni yakmasıydı,
bir bulut evet ama aslolan
bulutun suyu yağmasaydı...

'bir insanı sevmekle başlıyordu her şey'
ve boşanmak için
en az iki şahit gerekiyordu

Yılmaz Erdoğan
 

Damla 

Co Admin
Yönetici
Apple Expert
Adım
Öznur
Konum
İstanbul
Cihaz
iPhone 11
Katılım
13 Haz 2018
Konular
1,090
Mesajlar
5,080
Tepkime puanı
4,305
Puanları
2,589
Yaş
39
Konum
Türkiye
AŞKIMIZ

Aşkımız iki gözlüklünün öpüşme çabasıydı;
gözlükleri çıkarmak hiç aklımıza gelmedi.

Hiç düşündün mü belki
Belki, eline en yakışan takı benim elim.
Belki de en belli olacak yalan, benim söylediğim...
Belki sen ve belki ben...

Yoksulluk, kirden rengi tanınmayan
bir beyaz tutsaklık...
İnsan kendine iltica edebilir mi?

Ölü olarak ele geçiriliyor en sıcak insan sözleri..
Ve hüznüm bir kamu morgunda işe başladı.

Yılmaz Erdoğan
 

Damla 

Co Admin
Yönetici
Apple Expert
Adım
Öznur
Konum
İstanbul
Cihaz
iPhone 11
Katılım
13 Haz 2018
Konular
1,090
Mesajlar
5,080
Tepkime puanı
4,305
Puanları
2,589
Yaş
39
Konum
Türkiye
BAŞKALAŞAN AŞK

Adını anmak güzeldi,
dost ağızlarda sana dair cümlelerin
ıslatılması...
Adını anmak...
Yüksek sesle, kimsesiz gecelerin düşsel
avuntularına sırt çevirip senden söz açmak...
Biraz gülünç, biraz sitemkar...
güzeldi...
Adının Türkçedeki yankısı özeldi...

Seninle yoğurt yemek, kendi Kanlıcanlı,
Sülalesi Kandilli yoğurtçunun mekanında...
Denize amors durup, yüzüne
cepheden bakmak güneşli bir mavilikte....
güzeldi..

İpe sapa konuşlanmaz bahanelerle elini tutmak,
yüzünde
Yüzyıllık bir hasreti gidermek güzeldi...

Güzeldi'li geçmiş zamanları düşünüyorum
şimdi...
Cümlelerimiz öznesiz...Umursayan yok,
Kanlıca'daki yoğurdu...

ve eşikteki öpücük, tarih bilinci olmayan bir
aşkın mührüdür artık...

Yılmaz Erdoğan
 

Damla 

Co Admin
Yönetici
Apple Expert
Adım
Öznur
Konum
İstanbul
Cihaz
iPhone 11
Katılım
13 Haz 2018
Konular
1,090
Mesajlar
5,080
Tepkime puanı
4,305
Puanları
2,589
Yaş
39
Konum
Türkiye
eyoğlu'ndan Dolmabahçe'ye Taşınan Bir Aralık Akşamı


Sus pus olmuş puslu bir İstanbul muydu yüzün
yoksa çok bildik hüzünler mi taşınmıştı yüzüne.
Dolmabahçe'de, çay tadında...
Divit ucuyla yazılmış bir aşkın sureti vardı avuçlarında,
tarih bir başka iklimin kıvamını gösteriyordu.
Ben rehnedilmiş yelkovan gibi...
Hani akrep'i seven ama yüreği takvim yokuşlarında...
Sinemada elinin elimde terleyişinin bir anlamı olmalı,
sesinin sesimde yankılanmasının...
Sanki perdedekine üzülmüş ya da sevinmişsin de tesadüfen akmış yüzün içime...
Yalan!
Sen perdeye bakıyorsun,
fikrin benim seyir defterimde...
Ve ben amerikanca bir filmi kürtçe seyrediyorum.
Kadın, Beyoğlu'nda bir kış akşamında,
üstündeki deri montun sahibine küs, soğukluğundan
muzdarip yürüyordu...
Adam da...Yürümek hiçbir şeyi çözmüyordu,
bazı aralık akşamlarında...
Parmağında yaralı bir öyküyü taşıyordu adam...
Kadının yüzünde bir hüzün...
Hüzünlü aralık akşamında bir yüzük...
Yüzüğün yüzünde dünya güzeli bir kadının kehaneti...
Soğuğun ve karanlığın vehameti!
Hayatı, bir başkasının pantolonu gibi küçültülmüş, daraltılmış..
İlk sahibinin o pantolonla yaşadığı şeyler,
yani pantolonu pantolon yapan anılar,
bazı ilkbahar bereleri yüzünden yapılan yamalar,
ter tüketen yazlar...
Yaşananlara bir beden büyük geliyor artık hayat!
Bir aşkı paylaşmak için çok geç,
bir paylaşıma aşık olmak içinse erken...
Beni sevda yerimden vurdu yine zaman...
Şimdi sana söylenecek tek cümle:
BENDE SANA YETECEK KADAR BEN KALMADI


YILMAZ ERDOĞAN
 
Geri
Üst