Temel fıkraları

Trafik polisi Temeli durdurur:

- Efendi, on dakika evvel kırmızı ışıkta geçtiniz

- Kim deyi?

- Beş kilometre ötede başkomiserimiz var, telsizle ßildirdi

Temel sinirlenerek,

“Ulɑ amma boşboğaz başkomiserin varmış ha! Ağzında paklɑ islɑnmayi.
 
Temel İstanbulda arkadaşıylɑ beraber hamsi yiyormuş. Temel yediği hamsilerin kılçıklɑrını ßitarafa ayırıyormuş. Bunu üzerine arkadaşı Temele sormuş:

- Kılçıklɑrı niye ayırıyorsun?

- Kılçıklɑrı yiyince insanın kafasi daha çok çalişiyi, bunlɑri sonra yiyeceğum.

Bunun üzerine arkadaşı atılɑrak

- Ver onlɑrı bana, ßiraz da benim kafam çok çalışsın.

Temel demiş

- Uşağım, bunlɑr bedava olmaz, tanesini sana uygun ßir fiyata yaparım.

Bunun üzerine Temel yediği hamsinin kılçıklɑrını arkadaşına satar. Kendisi hamsileri, arkadaşı kılçıklɑrı yemeye başlɑr. ßir iki kılçık yiyen arkadaşı Temele sorar

- Temel, galiba sen beni kandırıyorsun,

Temel der ki

- Haçen niye

- Bende ßir değişiklik olmuyor,

- Oldi oldi, bak kafan çalışmaya başlɑdi ama ßiraz geç oldi.​
 
Temel ormanda ağaç kesiyormuş, o sırada çevreciler de ormanda yürüyüşe çıkmışlar, Temel'i bu vaziyette görünce bir güzel pataklamışlar... Temel üstü başı perişan halde köye dönerken Dursun a rastlamış, Dursun; -Ula Temel bu ne hal böyle? diye sormuş, Temel de anlatmış;
- Ormanda ağaç keseydum, birden kalabaluk pir grup Doğan'ın yengesini bozmişum diye dövdü peni, halbuki ne Doğan'ı taniyruuum, ne de yengesuni.
 
Temel Dursun ’a soruyor:
- “Ula Dursun sen oruçlu oruçlu kaç hamsi yersun? ”
Dursun : “Vallaa 100 tane yerim. ”
Temel : “Olur mu ulan ilk hamsiyi yediğinde oruç bozulur diğer 99 sayılmaz. ”
Neyse Dursun bunu kafaya takıyor. O da yine yolda gördüğü İdris ’e soruyor:
- “Ula İdris sen oruçlu olarak kaç hamsi yersun? ”
İdris : “Valla 50 tane falan. ”
Dursun : “Ula 100 tane deseydun sana bir şey anlatacaktum. ”
 
Temel çok zengin ayrıca prestiji de sağlam. Bir gün otelin birinin kral dairesinde ummadık bir şey oluyor. Temel altına kaçırıyor.
Temel pantolonu falan fazla kirlenmediğine seviniyor ama çorap batmış. Şimdi komiyi çağırsa rezil olacak. En iyisi diyor
pencereden aşağı atayım. Çorabı pencereden sallarken elinden kaçıyor ve tavana çarpıp yere düşüyor. Eyvah. Tavan mahvoldu.
Çaresiz artık komiyi çağırıyor. Komi içeri giriyor. Temel:
- “Şu tavandakini temizle sana bir maaşın kadar avans vereyim.”
Komi çok şaşkın şekilde cevap veriyor:
- “Sen onu oraya nasıl yaptığını söyle ben sana iki maaşımı vereyim.”
 
Temel İngiltere’ye gidecekti. Onun için bir arkadaşından İngilizce hakkında bilgi istemişti. Arkadaşı Türkçe kelimelerin son
hecesinin uzatılması şeklinde diye Temel’e bilgi verdi. Temel uçağa bindi. On dakika sonra hostesi çağırmak için:
- “Hosteeees.”
O da ne hostes gelmişti. Temel İngilizceyi sökmeye başladığını düşünüyordu. Havaalanından çıktı:
- “Taksiiiii.”
Vay be taksi de durmuştu. Temel ağır ağır kendini kaptırdı:
- “Hoteeeeeeel.”
Otele gitti. Odasına çıktı, duş aldıktan sonra bara indi:
- “Viskiiiii.”
Daha sonra Londra sokaklarında dolaşmaya başladı.
Parkta bir adam gördü:
- “Merhabaaaaa, nasılsınıııız?”
Adam : - “İyiyiiiiim, sağoooooool”
Temel : - “Türk müsüüüüüüz? ”
Adam : - “Eveeeeet”
Temel : - “Kardeşim Türksün de neden iki saattir İngilizce konuşuyorsun.”
 
Temel Manhattan’da bara giriyor. Barmenle muhabbet falan, derken barmen buna bir bilmece soruyor:
- “Babamın oğlu olan ama benim kardeşim olmayan kimdir ?”
Temel bilemiyor, Barmen
- “Benim” diyor.
Temel Trabzon’a dönüyor, hemen kahveye gidip Dursun ’u buluyor:
- “Ula Dursun, söyle pakayim babamın oğlu olan ama benim kardeşim olmayan kişi kimdir ?”
Dursun:
- “Pilmem”
Temel cevabı söylüyor:
- “Manhattan’daki bardaki barmen.”
 
Temel’le Fadime lunaparka giderler. Dolaşırlarken bir ara Fadime dönmedolaba binmek ister. Temel karşı çıkar,
- “Olmaz, donun gözükür,” der.
Fadime susar. Az sonra Temel balonlara tüfek atarken Fadime çaktırmadan yanından ayrılır. On dakika sonra Temel’in yanına
döner. Temel sorar:
- “Neredeydin?”
- “Dönmedolaba bindim,” deyince Temel sinirlenir.
- “Ben sana binme donun gözükür demedim mi?”
- “Dedin ama gözükmedi. Çıkardım oni”.
 
Temel Çiçek Pasajı’nda birasını içtikten sonra lokanta sahibine sorar:
- “Bir günde kaç ficu pira satayisun?”
- “Aşağı yukarı üç fıçı”
- “Dört fıçı satmak istemez misin? ”
- “Tabii.”
- “Öyleyüse pardakları tam doldurmalısun. ”
Yavaşla
Temel şehir dışında bir yolda hızla araba kullanıyormuş.
Bakmış bir tabela “YAVAŞLA 80 km”. Temel hızını 80’e indirmiş.
Birazdan başka bir tabela “YAVAŞLA 60” Temel hızını 60’a indirmiş.
Merakla giderken yeniden bir tabela “YAVASLA 40”. Temel 40 km ’ye inmiş bir yandan da acaba yolda çalışma mı var? Diye
düşünüyormuş. Epey gittikten sonra bakmış yine bir tabela “YAVAŞLA 15”. Temel hızını 15 km ’ye indirmiş yolun en sağından tıngır
mıngır gitmeye başlamış ama meraktan da çatlayacak. Uflaya puflaya bir saat daha gittikten sonra yeni bir tabela görmüş:
“YAVAŞLAYA HOŞ GELDİNİZ, NÜFUS:2500 ”
 
Temel Boğaz’da tekneyle Amerikalı turisti gezdiriyor.
Amerikalı: “Bu saray ne kadar zamanda yapılmış.”
Temel : “5 yılda.”
Amerikalı: “Hımm bizde olsa 1 yılda yapılırdı.”
Biraz sonra
Amerikalı: “Bu camii ne kadar zamanda yapılmış.”
Temel : “2 yıl.”
Amerikalı: “Bizde olsa 3 ayda biterdi.”
Temel sinir olur. Boğaz Köprü’süne gelirler.
Temel Hikâyeleri – Temel01.doc / 2
Amerikalı: “Bu köprü ne kadar zamanda yapıldı.”
Temel : “Hancisi? Bu mu? Bilemeyeceğum Bu dün burada yok idi.”
 
Temel ile İdris çok eskiden bir yolculuğa çıkmışlar. Temel'in arkasında saz, İdris'in sırtında azık, Asya'yı geçip, Amerika'ya
gelmişler. Burada dolaşırken birden etraflarını Kızılderililer sarmış. Napıcaz derken Temel:
- “Ben sazımı çıkartıp çaliim, bunlar böyle bir şey görmemişlerdir. ” deyip başlamış saz çalmaya.
Temel'in saz çalışını duyan bütün Kızılderililer son hızla kaçmış. Bunun üzerine İdris
- “Buraya bi tek saz yetti, buranın adı TekSaz olsun” demiş.
Gene yola koyulmuşlar. Bir gün yine Kızılderililer etraflarını sarmış. Temel gene aynı taktik saz çalmış. Sazı duyan yerliler iyicene
sinirlenip üzerlerine yürümeye başlamış Temel ile İdris ’in. Bunun üzerine İdris 'de güzel bir gaz çıkartmış. Kokuya dayanamayan
Kızılderililerin hepsi vınn. Temel
- “Buranın adı da Laz VeGaz olsun bari” demiş.
Dolaşmaya devam ederlerken gene Kızılderililer saldırmış. Temel başlamış saza ama sazı duyan Kızılderililer çok sinirlenip almışlar
sazı Temel’in münasip yerine monte etmişler ve gitmişler. Bunun üzerine İdris
- “Buranın adı da ArkanSaz olsun Temel. ” demiş.
 
Temel ile Cemal oturmuş muhabbet ederlerken bir ara Temel dönmüş ve
- “Biliyor musun Cemal ne düşünüyorum ”
- “Ne düşünüyorsun? ”
- “Sen bir gün gelecek ve öleceksin, gömücekler seni ve toprak olacaksın, rüzgâr seni oradan oraya savuracak ve üzerine yağmur
yağacak sende filiz olarak topraktan yeşerecek ve büyüyeceksin, bir inek gelecek ve seni yiyecek, sindirim sistemine karışacaksın
ve daha sonra seni bok olarak dışarı atacak ve o zaman ben gelicem, senin karşına geçicem ve ne diyecem biliyor musun? ”
- “Ne diyicen? ”
- “Ulan Cemal neydin ne oldun diyicem”
Bu kez Cemal başlamış
- “Biliyor musun Temel ne düşünüyorum? ”
- “Hayır, bilmiyorum, ne düşünüyorsun? ”
- “Sende bir gün gelecek ve öleceksin, seni gömücekler ve toprak olacaksın, rüzgâr seni savuracak ve üzerine yağmur yağacak, bir
filiz olarak topraktan yeşerecek ve büyüyeceksin, bir inek gelip seni yiyecek ve sindirim sistemine karıştıracak ve daha sonra seni
bok olarak dışarı atacak ve o zaman ben gelicem, karşına geçicem ve ne diyecem biliyor musun? ”
- “Ne diyicen? ”
- “Ulan Temel hiç değişmemişsin, boktun yine aynı boksun. ”
 
Temel bilim adamı iken bir arkeoloji araştırmaları konferansına davet edilir. Amerikalılar anlatmaya başlar;
- “Biz ülkemizde yaptığımız kazılarda 25 metre aşağı indik ve telefon kabloları bulduk. Öyleyse bizim atalarımız asırlar önce
telefon kullanmışlardır. ”
Sıra Türkiye’ye gelir ve Temel başlar anlatmaya
- “Biz ülkemizde yaptığımız kazılarda 50 metre aşağı indik ama bir şey bulamadık. Öyleyse atalarımız telsiz telefon
kullanmışlardır.​
 
Bir gün Temel balığa çıkar. İyi bir avdan sonra bir tekne balık tutar. Birden hava patlar ve çok büyük bir fırtına çıkar. Temel dua
etmeye başlar. Tanrım beni bu fırtınadan kurtarırsan bütün bu balıkları fakirlere dağıtacağım der içinden. Hava bir zaman sonra
düzelir. Temel evine dönmeye başlar. Bir taraftan da balıklara bakar ve içinden bu balıklar fazla, yarısını da atsam olur der. Biraz
daha sonra balıklara tekrar bakar ve bu balıkların yarısı da çok fazla ben bunların çeyreğini de atsam olur der. Biraz daha zaman
geçer Temel tekrar balıklara bakar. Tam o sırada hava tekrar bozulur. Temel kafasını gökyüzüne diker ve şöyle der.
- “Haçen sen de şakadan hiç anlamiyusun.”
 
Temel eczacılık fakültesini bitirmiş. Fakat eczane açacak parası yok, girmiş bir eczaneye:
- “Beyefendi sizde soğan var mı? ”
Adam Temel'i başından savmış. Temel bu durur mu? Her gün yeni saçma sorularla geliyormuş. Bir gün eczacı Temel'e:
- “Kardeşim senin derdin ne? ”
- “Burayı bana sat. ”
Eczacı kurtulmak için eczaneyi satmış, birkaç gün sonra eczaneyi satan adam içeri girmiş, Temel'e:
- “Siz de soğan var mı? ” demiş.
Temel adama:
- “Bizde soğan var ama senin reçeten var mı? ” demiş.
 
Temel Londra'da otelin birinin odasında kara kara düşünüyor. 'Ulan' diyor,
- “Ben aşağıdan içki isterken laz olduğum anlaşılır mı acaba?” Geçiyor aynanın karşısına ve prova yapıyor.
- “Bana bir fvisku” yok böyle anlarlar
- “Bana bir rakı” 'yok' diyor 'böyle de anlarlar.
- “Bana bir bira” Tamam diyor böyle iyi anlamazlar.
Ve aşağıya iniyor, masaya dirseklerini dayıyor ve sesleniyor.
- “Barmen bana bir bira. ”
Barmen Temel’i biraz süzdükten sonra soruyor:
- “Birader sen laz mısın? ”
Temel:
- “Uuuy nasıl anladın” diyor;
- “Burası resepsiyon da bar karşıda! ”​
 
Efendim, minik bir köyde, evde kalmış bir kız yaşarmış. Çok yaşlıymış. Ve de hala bakire kalmakla fena halde övünürmüş. Ölümün
yaklaştığını hissedince, muhtara para bırakmış.
- “Bu para ile bana mezar yaptır. Mezar taşıma da 'Bakire doğdu, bakire yaşadı, bakire öldü' diye yazdır” demiş.
Bir süre sonra da ölmüş. Muhtar para ile cenazeyi kaldırtmış. Mezar taşını da, mermerci Temel'e ısmarlamış. Bir Karadenizli 'den
beklenmeyecek kadar tembel Temel “Bunca yazıyı yazmak günler sürer” demiş içinden. “Ben bunu özetlerim.”
Muhtar bir hafta sonra, mezarlığa gelmiş ve mezar taşını okumuş:
- “Açılmadan geri iade!”​
 
Dört kişilik avcı grubu, tecrübeli avcı Temel’in önderliğinde ilerlemektedir. Karşılarına küçük bir delik çıkar. Temel:
- “Yatın yere, tavşan deliği! ”
Bütün avcılar yere yatarlar. Gerçekten bir müddet sonra delikten tavşan çıkar. Avcılar hemen vururlar. Tekrar yürümeye
başlarlar. Bir süre sonra büyükçe bir delik çıkar. Temel:
- “Yatın yere, tilki deliği! ”
Yatarlar. Biraz sonra tilki çıkar, onu da vururlar. Tekrar yola düşerler. Bu defa daha büyük bir delik çıkar. Temel:
- “Yatın yere, ayı ini! ”
Yere yatarlar ve çıkan ayıyı vururlar. İyice keyiflenen avcılar yürümeye devam ederler. Kısa bir zaman sonra kocaman bir deliğin
başında dururlar. Acemiler hep birden Temel’e bakar. Temel:
- “Uşaklar ne çıkacağını bilmiyorum. Ama yatın yere, ne çıkarsa bahtımıza ”
Ertesi gün gazetelerde:
‘Dört avcı tren altında can verdi...’
 
Temel ve dursun yaz tatillerinde Antarktika'ya gitmeye karar vermişler. Uzun bir yolculuktan sonra buzlar diyarına varmışlar. Bir rehber bulamadıklarından kendileri gezmişler uzun buz ovalarını. ertesi sabah bir rehberle anlaşarak kıtanın en güzel yerlerini rehber eşliğinde gezip merak ettiklerini soruyorlarmış. Bir ara Temel rehbere seslenerek
- " Pardon burada hiç beyaz kadın var mı ? " diye sormuş,
- Rehber "Tabiî ki var, buradaki kadınların yüzde doksanı beyazdır" demiş.
- "Peki siyah kadın var mi?"
- "Eh bir kaç tane var bu civarda"
- "Pekİ siyah beyaz kadın var mı" rehber son derece şaşkın bir şekilde
- "Tabiî ki hayır ben hiçbir yerde rastlamadım böyle kadına" Cevaptan hiç de hoşnut kalmayan Temel Dursun'a dönerek
- " Ula dursun yoksa dün akşamkiler penguen miydi?????".
 
Temel oğluna parmakların isimlerini öğretiyormuş."Bak uşağum bu baş, bu işaret, bu orta, bu yüzük ve buda serçe parmak. Anladınmı?"oğlu kafasını sallayarak hayır demiş.Temel bir kez daha anlatmış ve tekrar sormuş " anladın mı uşağum?".Çocuk tekrar hayır demiş.Bir daha, bir daha derken en sonunda çocuk anladım deyince, Temel elini sallayarak "bak bakalım bir de karıştırarak sorayım" demiş...
 
Geri
Üst